Elleri ve Sözleri Mucizeler Yaratanlar: Sağlık Ordusu

"Bir yanda kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, çok zor koşullarda hizmet veren, at üstünde, traktör arkasında hastaya, doğuma yetişmeye çalışanlar! Diğer yanda hasta yakınları tarafından dayak yiyen, darp edilen, dövülen, vurulanlar!"

Bir yanda; kırık kaburgasıyla cepheden cepheye koşan, savaş meydanlarında amansız böbrek sancılarını pelerinine sarınarak hafifletmeye çalışan, kendi içme suyunu abdest alıp namaz kılması için Mehmetçiğe veren ve hastalığının en ileri aşamasında; “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” diyen büyük Atatürk!

Diğer yanda hekimlere duyulan, sağlık ordusuna beslenen teslimiyet ve güven duygusunun kaybolmasına neden olanların yarattığı olumsuz hava!

Bir yanda hasta psikolojisiyle doktorların bakışlarına, davranışlarına, ilgilerine yüklediğimiz anlamlar, çıkardığımız manalar, beslediğimiz umutlar! Diğer yanda kaşını çattı, yere baktı, alnını kaşıdı, başını salladı, suratını astı, gözlerini ovuşturdu gibi bizi alıp düşüncelere sevk eden reflekslerinden çıkardığımız sonuçlar!

Bir yanda kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, çok zor koşullarda hizmet veren, at üstünde, traktör arkasında hastaya, doğuma yetişmeye çalışanlar! Diğer yanda hasta yakınları tarafından dayak yiyen, darp edilen, dövülen, vurulanlar!

Bir yanda bireysel olayları kamusal alana taşımadan, yansıtmadan, hastane koridorlarında neler çektiğini, hasta bakarken neler yaşadığını dile getirmeyen ve özveriyle görev yapanlar! Diğer yanda bilgisiz, ilgisiz, dikkatsiz ithal hekimler!

Şimdi birkaç gerçek, yaşanmış, iz bırakmış örnekle konuyu açma zamanıdır…

Kars’ta başhekimlik yapan, yıllarca hemşerilerine hizmet eden Dr. Beşir Doster anlatıyor. “Bir gün muayenehaneye bir hasta geldi, yanında eşi de vardı. Sorunlarını dinledim, tedavi şemasını çizdim, ilaçlarını yazdım, kontrollerini aksatmamasını söyledim. Kulağıma eğilerek; “Hocam ben hamileyim!” dedi. Teşhisime göre kullanacağı ilaçlar bebeğe zarar verebilirdi. Tansiyonu yüksek, kalp atışları hızlı, genel görüntüsü zayıf ve bakımsızdı. Tereddüt içinde sakıncalarını sıralamaya çalıştım, branş hekimine gitmesini önerdim ve yolcu ettim. Belli aralıklarla kontrole gelen, takip ederken gebeliğinden ötürü ürktüğüm kadın hastam, sözünü tuttu, dikkatli oldu, zaman zaman gelerek ya da telefonla bilgi vererek süreci tamamladı. O gelemediği zamanlarda ben evlerine kontrole gittim, korkarak sonucu beklemeye başladık. Bir gün karı- koca kucaklarında bir bebekle gelerek; “Hocam oğlumuzun adını Beşir koyduk. Sizi görmeye geldik” dediler. Ağlayarak ve çok duygulanarak adaşımı kucağıma aldım. Uzun süren meslek hayatımda o günü hiç unutamadım, Bunun adı vefa değilse nedir diye düşünüp durdum.”

Sırada İstanbul’dan iki örnek var…

Yıllar önce bir pazar günü oğlum şiddetli bel ağrısıyla kıvranarak eve geldi, ağrı kesici iğne, ilaç, jel vb. ile geçmeyince Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Necati Küçükgül’ü aradım. Durumu anlattım, “Üzgünüm, uzun bir seyahatten dün gece döndüm, çok yorgunum, yarın kliniğe gelsin, çözeriz!” dedi. Ertesi günü beklemeye başladık. Aradan bir saat geçti, kapımız çalındı, açtım elinde çantasıyla Necati bey karşımda duruyordu. Ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi düşünürken o şöyle dedi; “Ben bugün buraya bir meslek büyüğümün oğlunun ya da bana ihtiyacı olan bir hastanın acısını dindirmekten öte ve önce bir annenin gözyaşlarını sonlandırmaya geldim!” Hıçkırarak ağlamak sırası yine bende idi…

Pazar günleri ve hekim jestleri…

Bir toplantıda karşılaştığım tanıştığım, karşılıklı kart alıp verdiğimiz Diş Hekimi Mesut Aksoy’la tanışıklığımın üzerinden bir hafta geçmeden, kader ağlarını örüp, yine bir pazar günü dişimdeki kaplama düşmez mi? Görünür yerde olan ve ağrı yapan dişim için utana sıkıla Mesut beyi aramak zorunda kaldım. Durumu anlattım, muayenehane adresini rica edip, randevu talep ettim. Hemen ertesi güne verdi, ne yapmam gerektiğini söyledi, 'dikkat edin' dedi. Tamam deyip telefonu kapattım. Aradan çok az zaman geçti, telefonum açıldı, arayan Mesut beydi; “Siz yoğun çalışıyorsunuz, belki yarına kadar beklemeniz zor olur, ben sizin için bugün muayenehanemi açacağım, saat kaçta gelebilirsiniz?”

Ağlamak, şaşırmak, ne yapacağını bilememek, tedavülden kalkan vefa duygusu hala var mı diye sorgulamak, koşar adım evden çıkmak, gidip sorunu halletmek, nasıl teşekkür edeceğini bilememek yine bana düşmüştü. Ve yine arkasında bir hekim duyarlılığı vardı. O gün bugün son iki örneği eğitimlerimde, derslerimde, dost toplantılarında hatırlar, anlatır ve çok duygulanırım…

Soru notu: Şimdi siz söyleyin! Çok sancılı, çok zor, çok yorucu, heyecanlı, gelgitli, iniş çıkışlı, nöbetli, bir eğitim sürecinden geçen bir başka meslek dalı var mı? Yaşam boyu öğrenmeyi, araştırmayı, yenilikleri takip etmeyi gerektiren başka bir meslek var mı? Sorumluluk yükü ağır olan, bakışlarında umut aranan, elleri ve sözleri mucizeler yaratan başka bir disiplin var mı?

Minnet notu: Mesleğine; yüreğini, deneyimini, aşkını, sevdasını, bilgisini, birikimini, deneyimini, emeğini koyan tüm hekimlere, kapanmaz vicdan yaraları taşımadan hekimlik yapan tüm doktorlara selam olsun…

Teşekkür notu: Umutsuz bakışlarla kapıyı çalanlara ilk tanıyı koyan, çaresiz bırakan bir süreçte hastayı ve hasta yakınlarını rahatlatan, izlenecek yol haritasını kırmadan, incitmeden, göze sokmadan, ürkütmeden anlatan hekimlere ağız ve gönül dolusu teşekkürler…

Cumhuriyet coşkusu notu: Ümraniye’den Bakırköy’e! Tuzla’dan Mecidiyeköy’e! Fenerbahçe’den Bostancı’ya uzanan yoğun bir tempoyla konuşmalar yapıp, kitaplarımı imzaladım. Salonlara sığmayan konuklarla destansı cumhuriyetimizin coşkusunu paylaştık. Emeği geçenlere, koşup gelenlere, dinlerken duygulananlara ağız ve gönül dolusu teşekkürler…

Kars’ın Kurtuluşunu kutlama notu: 30 Ekim 1920. Kars’ın kurtuluş günüdür. Memleketim düşman işgalinden kurtulalı tam 104 yıl olmuş. Uzaktan sımsıcak duygularla kutluyorum…