Kadın Gerçeğimizin Gözle Görülür Adreslerinde Dolaşmak
"Hele de geçmişin aslan yürekli kadınlarının, geleceğin cesur yürekli kadınlarına katkısını unutmayalım!"
TSK tarihinde yaşanılan bir ilkle kadınlarımız bir kez daha gönlümüzün ve yüreğimizin çok derinlerine bir daha çıkmamak üzere yerleşince!
Kara, Hava ve Deniz Harp Okullarını birincilikle bitiren Teğmen Ebru Eroğlu, Teğmen Şeyda Yıldırım, Teğmen İkra Kuyumcu; Atatürk sevgisini dışa vurarak, kadını özgürleştiren kazanımlarımızın değişmez ve değiştirilemez adresini minnetle selamlayınca!
Altını çize çize Cumhuriyet vurgusu yaparak, başarımızdaki yolu döşeyenleri açıkça hissettirerek bizi bir kez daha gururlandırınca!
İrfan Türkoğuz; “Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal/ O’nun askeri olmak aratmaz başka eşkal/ Eğilmesin başınız sonsuza dek yüce kal/ Kılıcınız her zaman keskin olsun Teğmenim!” dizelerini paylaşınca!
Yöneticilerimiz adına abartılı bir iyimserlik içine girdiğimiz süreçte, kutlamayla başlayıp, soruşturmayla devam eden gelişmelere bakınca!
Genç teğmenlerimizi ağız ve gönül dolusu tebrik edip, onlara teşekkür ederek yazıya başlamak, 3 bölümlük bir yazı dizisiyle Atatürk’ün cesur kızlarının, Cumhuriyetin aydınlık kadınlarının kararlı adımlarını hatırlamak, kısaca kadınlık tarihimizde bir gezintiye çıkmak şart oldu…
Toplumun özellikle de erkeklerin yol yöntem bilmez dedikleri kadınlar iş başa düştüğünde dağları delen kahramanlara nasıl dönüşürmüş, dur durak bilmeyen kadın cinayetlerinde nasıl bir araya gelir, sokaktaki canların başına gelenlerde nasıl koşuşur, çareler üretmek için nasıl toplanırmış örnekleri o kadar çok ki! Keşke tenhalarda küçük harflerle, kalabalıkta büyük harflerle konuşan siyasilerimiz, sorunlarımıza eğilmemek için bin bir dereden su getireceklerine biraz ders alsalar cesaretimizden ve özelliklerimizden…
Bu koşullarda bize düşen ne mi? Büyük Atatürk’ün; “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” sözünü kulağımıza küpe yapıp asla unutturmamak…
Kaderimizi değiştiren, sporcu, sanatçı, bilim insanı olmamızın yollarını 1920’li yıllarda açan, omuzlarımızdaki yoran, yıpratan, yoksullaştıran ağır yükü azaltan Büyük Atatürk’ü unutmayalım…
İlgi görmeyen, yaraları kabuk bağlamayan, değer görmeyip yok sayılan, çığlıkları duyulmayan, varlığı ve yaptıkları görülmeyen, hayatla baş etmeğe çalışan ve annelik, evlatlık görevlerini asla aksatmayan kadınları görünce; bazen fotoğraf, bazen video ama en çok da iç çektiğimizi unutmayalım…
Kızlarına; “Cesaretli ol, meraklı ol, kendi ayaklarının üzerinde dur, git başka yerleri gör, tanı, olduğun yerde durma, çık, gez, dolaş” diyen annelerimizin öğütlerini ve sözlerini unutmayalım…
Sokak, çevre, gelenek, mahalle baskısı, dinsel öğeler, kültürel farklılıklar derken önüne çıkan ve çıkarılan engelleri, içi acısa da canı yansa da ruhu kanasa da yolunu aça aça, baskıları aşa aşa yoluna cesaretle devam eden hemcinslerimizi unutmayalım…
Konuşanın az, bağıranın çok olduğu ülkemizde; Yüzüne yeryüzünün yükü, tahribatı, acısı, yoksulluğu sinen ve her zaman bir şeyleri kurtarmak, başarmak, toparlamak, çözmek ve hayata tutunmak gibi sorumlulukları olan ve tüm bunları her koşulda kanıtlayan kadınları unutmayalım…
Korkutan evlerden, karanlık köşelerden, izbe sokaklardan, ahırlardan, iş yerlerinden, okullardan, kurslardan yankılanan bazen sessiz, bazen sesli çığlıkları, büyüyen gözleri, ürkek bakışları, kan donduran gerçekleri unutmayalım…
Karısını bıçakladıktan sonra başında sigara içerek ölümünü bekleyen; “Ölmezsen devam edeceğim!” diye bağıran kocaların günümüzde iyi halden serbest bırakıldığını unutmayalım…
“Evinin hanımı ol!” diyenlere; “Evimin hanımı olmayacağım, çalışacağım kazanacağım özgürce harcayacağım ve boyun eğmeyeceğim” diyen hemcinslerimizi ve verdikleri mücadeleyi unutmayalım…
Hele de geçmişin aslan yürekli kadınlarının, geleceğin cesur yürekli kadınlarına katkısını unutmayalım!
Alanında ilklere imza atmış, yapamaz denilen mesleklerde cinsiyetçi kalıpları kırmış, cesur ve kararlı çıkışlarıyla mücadele edip başarı kazanmış, erkek egemen tarih anlayışıyla yok sayılan ve fakat tarih yazan kadınların hak edilmiş, bedel ödenmiş başarı öykülerini unutmayalım…
Hayat mücadelesinde çocuklarına rehber olmuş, yaşam yolculuğunda onlara tanıklık etmiş, sebepleri ve sonuçları ne olursa olsun onları hep korumuş kollamış kadınları- anneleri ve onların görmezden gelinen, yok sayılan emeğini unutmayalım…
Ne yaptığını bilen, başarısının farkında olan, yetinmeyerek önüne yeni hedefler koyan, kendini net ifade edebilen, yeni alanlar açan, engelleri aşmaya çalışırken ciddiye alınmayan, “yok canım o yapamaz!” şeklindeki ön yargılarla mücadele eden, hayallerini gerçekleştirmek için elinden geleni yapan kadınları unutmayalım…
Not: Pozitif ayrımcılık hakkımı kullanarak yazdığım ve merakla(!) beklediğinizi bildiğim yazı dizisinin devamını yazı günlerim olan Perşembe ve Pazartesi okuyacaksınız…