Önce olup bitene, sonra yere bakmak…
Herkesin hayatında “iyi ki’ler ve keşke’ler” vardır. “Keşke daha önce tanısaydım, iyi ki tanımışım! İyi ki bu konuda fikrimi söylemişim! İyi ki sessiz kalmamışım!” diyenlere bakarken, dönüp dolaşıp bu kavramları takmayanlara bakalım.
Ülkemizin siyasal, düşünsel, bilimsel yaşamına katkı sunması beklenenlerle çıkılan yola bakınca! Tarihe geçen taktik savaşlarını görünce! Adaylara, seçimlere, sıralamaya ilişkin eleştiri, değerlendirme ve notları konunun uzmanlarına, ekran yüzlerine, anlı şanlı köşe yazarlarına bırakıp bildiğimizle yetinmeye çalışalım.
55.3 milyar dolarlık cari açıkla rekor kırmışız! Üstelik açığın giderek artması bekleniyor. Tek hurma 10 lira, tek soğan 7.25 lirayı bulmuş. Çarşıda pazarda alışveriş sadece turistlere kalmış. Pahalılıkla baş etmeye çalışan yurttaş borcuna borç katmış, kart borcu 2.5 kat artarak 2 trilyon lirayı zorlamaya başlamış.
Hal böyle iken, vaatlere, kabullere, inkârlara, itiraflara, kesin ve keskin U dönüşlere bakarken; siyaset erbabı çıktıkları yollarda kaymadan, düşmeden, yalpalamadan yürüyebilecekler mi? İlerici ve aydınlanmacı damara hak tanıyacaklar mı? Kadınların önüne çıkarılan setlere dur diyecekler mi? Bu sorular acilen cevap bekler…
Sırada bakıp da görmediklerimiz var!
Sahte diplomada taksit dönemine bakalım! Lise diplomasının 330 lira, ön lisansın bin lira, lisans diplomasının bin 200 liraya çıkmasına ve 3 taksite bölünmesine bakalım! Sonra da kamuda mülakatı kaldırdık diyenlere, liyakat yerine mülakatı yeğleyenlere, gerçek diplomayla açıkta kalanlara, yıllardır iş bulamayanlara, yazılı sınavda yüksek not alıp mülakatta çakanlara ve onların yerle bir olan hayallerine- emeklerine bakalım.
Yetinmeyerek! Gerçekleştirilemeyen vaatlere, göze sokulan yardımlara, havada uçuşan hakaretlere, sokaklarda başlatılan saldırılara, atama telaşlarına, kredi kartı borcunun 1.7 trilyonu aştığı, icra dosyası sayısının 33 milyona çıktığı şahlanan ve çağ atlayan ülkeye bakalım.
Pazar artıklarını toplayarak evdeki aç çocuklarının karnını doyurmaya çalışan annelerin çilesine ve sessizce akıttığı gözyaşlarına, saray sofralarında ağırlanan TOK’ların haline bakalım. Azerbaycan ve Özbekistan Devlet başkanlarına kalabalık bir ekiple yöneticiler eşliğinde yolladığımız TOGG’lara bakalım.
243 milyar lirayla devraldığı hazine borcunu faiziyle 7.7 trilyon liraya çıkaran iktidara bakalım! Kişi başına düşen milli geliri düşüren, işsizliği artıran, ihracatı azaltan, ithalatı körükleyen, enflasyonu dizginleyemeyen, çarşı pazarı yangın yerine çeviren, tarımı bitirenlerin yönettiği ülkemizin hali pür melaline bakalım.
Tam da burada kinci, intikamcı, kural sınır tanımayan, kendi egosunu her şeyin ve herkesin üstünde gören, tehdit dilinden asla vaz geçmeyen, bütün güçleri kendinde toplayarak hükmeden ve seçmeni hiçe sayanlara bakalım.
Neleri istediğimizi, neden istediğimizi açıkça dile getirmemize rağmen anlamak istemeyenlere bakalım. 21 yılda bunca sorun biriktirenlere, temel iki kavram olan gençlik ve kadını yok sayanlara, yok sayanlarla kol kola girenlere bakalım.
Çevre, kadın, insan hakları, doğaya saygı vb gibi çok şey anlatan haberlere ve başlıklara bakalım. Sonra da dönüp bir yanda yutkunup susanlara, bir yanda aslanlar gibi kükreyenlere, bir yanda bin bir yetenek sahibi yürekli insanlara, bir yanda ben neredeyim ya da ben ne yapıyorum diye sormayanlara bakalım.
Niyeti, tutumu, duruşu belli olanlarla çıkılan yola bakalım…
Örtülü ödeneğin sınır tanımadığı, meydanlarda çocukların eline 200 TL sıkıştırıldığı siyaset anlayışımıza, halkımız kiralık konut bulmakta zorlanıp, satın almaya da gücü yetmezken, yabancıların konut alma rekoru kırdığı, 357 bin konutla Antalya’nın 139 bin konutla İstanbul’un başı çektiği ülkemize bakalım. Son 3 ayda 10.449 işletmenin faaliyetini sonlandırarak kepenk indirdiği, çaresizlik, isyan ve utanç çığlıkları havaya hâkimken sayelerinde şaha kalkan ülkemizin her alanda yazdığı tarihe bakalım.
Olup bitene bakmalara doyamazken, bir yanda umut, bir yanda öfke, bir yanda korku iklimi hüküm sürerken herkesin bildiği sırlar eşliğinde seçime giden ülkemizde bu seçimin öncelikle vicdan muhasebesinin esas alınacağı tarihsel bir dönemeç ve yol ayrımı olduğunu unutmayalım.
Beklenmedik cesur çıkışlarıyla barajları, ön yargıları yıkanlara, açıklamalarıyla yelkenini dolduranlara, takipçi sayılarını artıranlara, açıklamalarıyla fırtınalar estirenlere bakayım. Son düzlükte TOGG’un üretiminin, tank ihracının ve doğalgazın değil aşın ve işin seçimlerin belirleyicisi olacağını unutmayalım.
Demem o ki! Herkesin hayatında “iyi ki’ler ve keşke’ler” vardır. “Keşke daha önce tanısaydım, iyi ki tanımışım! İyi ki bu konuda fikrimi söylemişim! İyi ki sessiz kalmamışım!” diyenlere bakarken, dönüp dolaşıp bu kavramları takmayanlara bakalım.
Sonra da günümüzde sayıları az da olsa ülkelerinin en önemli krizlerini akıllıca çözen liderlere, sorunları samimiyetle, zekâyla, bilgiyle, eğitimle, vicdanla ve ekip ruhuyla hareket ederek çözenlere bakalım! Toplumun mayasına çalınan darbelerin izlerine ve etkilerine, olup biteni fark etmek kadar fark ettirmek sorumluluğu da olanların aymazlığına bakalım.
Son olarak da! Özgüveni yüksek, hedeflerinin doğruluğuna inanmış, halkının ferasetine, basiretine, sadakatine güvenen Atatürk’e ve yol arkadaşlarına hayranlıkla ve minnetle bakarken; “vefa duygusu, söze ve zamana saygı neredesin?” deyip yere bakalım…
Açıklama notu: Bu yazıyla övgü ve eleştiri hakkımı fonda tutarak! Borçlarımı ve yükümlülüklerimi unutmayarak! Aydın sorumluğunun hakkını verip, yerine getirmeye çalışarak! Eğitimci-yazar kimliğimin, duruşumun olmazsa olmazlarından olan “Mesleki ahlak, kurumsal ahlak, kişisel ahlak” gibi anahtar sözcüklerin altını çizerek! Kimlik ve kalem kiralık olmayınca başa gelenleri görerek! İçimden geçenleri, dilime gelenleri yazmak istedim…