Sennur Nogaylar’la söyleşi
"Hayata tutunurken, aile bireyleriyle, aile bağlarıyla savaşırken, bugünle dün, yarınla gelecek arasında gidip gelirken, seyircisini anlayarak anılar arasında götürüp getirirken bir an olsun dikkatimizin dağılmasına izin vermiyor."
Sennur Nogaylar sanat dünyasının, sanatseverlerin yakından tanıyıp bildiği bir isim. Sinema, tiyatro, dizi sanatçılığının yanında MSM’de yaratıcı drama ve karakter tasarımı hocalığı yapıyor. Aynı zamanda Oyuncular Sendikası denetleme kurulu üyesi. Turna Misali adlı sinema filmiyle pek çok ödül alınca kendisiyle söyleşi yaptım.
Sarıkeçili Yörüklerinden Aksak Ailesi’nin yaşam öyküsünün ele alındığı film Yörüklerin yerleşik hayata geçmeye zorlayan düzene karşı var olma mücadelesini anlatıyor. Filmin yönetmenliğini İffet Eren Danışman Boz yapmış.
Film ulusal ve uluslararası pek çok ödül almış. 10. Antalya Film Festivali’nde Yeşilçam Özel Ödülü, 2. Haliç Goldenhorn Uluslararası Film Festivali en iyi kadın oyuncu ödülü, en iyi kadın senaryo ödülü, en iyi sanat yönetmeni ödülü, jüri özel ödülü dışında, Kanada Anchorage Uluslararası Film Festivali’nden de ödüllerle dönmüş.
Turna Misali’nin konusu ve oyuncuları…
Sennur Nogaylar, Necmeddin Çobanoğlu, Timur Ölkebaş ve Zeynep Elçin’in oynadığı filmde aile reisi Gülsüm Ana karakteriyle göz dolduran ve öne çıkan Sennur Nogaylar otoriter ve dominant bir anaç- kadın karakterine hayat veriyor. O geleneksel olan mevsimlik göçten yanadır, eşi, çocukları ve diğer Yörük aileler zorlu bir yolculuk olan göçe karşıdır. Gülsüm önce ailesini, sonra komşularını ikna etmeye çalışırken valiliğin göçü engelleyeceğine dair bir söylenti yayılmaya başlar. Filmin kurgusu bu çerçevede ilerler…
Filme dair kısa bir bilgi notu verip sorulara geçeyim…
Film ekibinin tam kadro katıldığı, soru ve cevaplarla herkesin aklındakini, merakını ortaya koyduğu çok sıcak bir ortamda filmin özel gösterimini izledim. Yönetmen Lütfü Akad’a ithaf edilen Turna Misalini izlerken alt metinden ve verilen mesajlardan neler mi öğrendim? Yörüklerin özel mülkiyete karşı olduklarını, topraklarına her koşulda sahip çıktıklarını, Yörük kültüründe kadının yerini, doğal ve müthiş manzaraların çekim gücünün filme katkısını, yönetmeninden sanatçısına sahici, samimi, kendi gibi olmanın tadını, toprağından kopmak istemeyen Gülsüm Ana’nın dayatmalara karşı direncini…
Ben sordum, o söyledi, bakalım neler dedi?
N.D: Turna Misali filmine nasıl dâhil oldunuz?
S.N: Turna misali filmine katılmam biraz geç oldu açıkçası (bana göre tabi) Eren Boz ve Eyüp Boz bu projede Gülsüm karakterini başka arkadaşlarıma da götürmüşler fakat bir şekilde olmamış. Senaryo bana geldiğinde ve okuduğumda çok etkilendim. Hatta Eyüp’e niye bu kadar geç gönderdin bana diye de sitem etmişliğim vardır. Biz Eyüp Boz kardeşimle bir televizyon dizisi çalışmasından tanışıyoruz. Eren ve kızları Defne ve Cemre’yle de televizyon dizisi setini ziyaret ettiklerinde tanıştık. Diziden 2 sene sonra kadar Eyüp beni aradı ve senaryoyu okumamı istedi. Okudum ve hemen menajerim Tülin Berk’i aradım dedim ki ben bu işe gidiyorum haberin olsun.
N.D: Lehçe, giysi, tavır, hareket, jest, mimiklerinizle o kadar sahici ve samimi idiniz ki aile köklerinizin Yörük olduğunu bile düşündüm. Ne dersiniz bu konuda?
S.N: Giysiler kostüm ekibinin başarısı saç makyaj da makyajdaki arkadaşlarımın başarısı. Ama geri kalanını ben çalıştım. Çekimden önce Mersin Silifke‘ye gittim dağlara çıktım ve oradaki Yörük ailelerine yakın bir mekâna yerleştim. Oradaki Yörük ailelerle zamanımız elverdiğince beraber yaşadım, çadırlarında hamur açtım. Çadır düzenlerini öğrendim. Günlük hayatlarının içinde onlarla beraber var olmaya çalıştım. Keçileri ile develeri ile olan ilişkilerini deneyimledim. Bolca gözlemledim, dinledim. Yörüğü oynamak değil de Yörük olmak istedim. Zira bu varoluş biçimini hiç bilmiyordum. Aslında ben Boşnak bir ailenin kızıyım baba tarafım Priştina göçmeni. Benim kuşağımın “kel alaka” dediği bir durum yani.
N.D: Başarıyla canlandırdığınız baskın ve dominant Gülsüm Ana karakteriyle özel hayatınızda da örtüşüyor musunuz?
S.N: Çok da örtüşüyor diyemem zira benim çocukluğum, gençliğim, orta yaşlılığım hatta yaşlılığım ataerkil bir düzende geçti. Ama Gülsüm tam anlamıyla anaerkil toplumun çocuğu, genç kızı, genç kadını ve koca kadını. Gülsüm’le en önemli en hayati ortak noktamız; doğru bildiklerimizi savunma gücümüz ve irademiz. Ne hissettiğini anladığım ve belki de Gülsüm’ü kolayca yakaladığım durumlar bu ortak noktamızdan kaynaklanıyordu.
N.D: Film nerede ve ne kadar sürede çekildi?
S.N: Film Mersin Silifke’de dağlarda çekildi. Tisan bölgesi çok kullanıldı. Ve bu film pandemi de 18 günde çekildi. Ben hala inanamıyorum.
N.D: Başarılı oyunculuğuyla dikkatleri çeken, kucağından indirmediği ve birlikte uyuduğu keçileriyle iz bırakan küçük oyuncu kimdir ve kaç yaşındadır?
S.N: Bayram Göbüt herkesin hayran olduğu bu çocuk gerçek bir Yörük, Sarıkeçili Yörüklerinden Mehmet Göbüt ve Rukiye Göbüt’ün ilk oğulları. Bayram şimdi 7-8 yaşlarında. Biz filmi çekerken Rukiye ikinci bebeğini bekliyordu. O da dünyaya gelmiş onun da adı Onur Göbüt.
N.D: Filminizin bunca ödül almasını bekliyor muydunuz? Ödüllere alışkın bir sanatçı olarak alınan her yeni ödül nasıl biri itici güç oluşturuyor, nasıl yeni sorumluluklar yüklüyor diye sorsam? Ne yanıt verirsiniz?
S.N: Türk sinemasının ya da Türkiye sinemasının (hangisini söylemeyi tercih ederseniz ) konularının sahicilikten uzaklaştığı halkın gerçek problemlerini çok da yansıtmadığını düşündüğüm bir sırada böyle bir senaryo ile karşılaşmak beni çok umutlandırmıştı. Ödüller ise işlevini yerine getirmiş bütün sanat ve sanatçıların “aferin” hediyeleridir zaten. Yeni sorumluluklar yüklüyor mu? Ben böyle bir sorumluluk hissetmiyorum ama iştahlandırıyor.
N.D: Akla, yüreğe, belleğe kazınıp kalan sahneler çekilirken ilginç olaylar yaşadınız mı?
S.N: Benim için en ilginç olay bütün dünyanın Pandemi ile sarsılması ve herkesin “Pandemi var ne yapıyorsunuz? Ne film çekmesi? Evinize gidin!” dediği zamanlarda aslında bulunduğum yerde ne kadar güvende olduğumu anladığım zamanlardı.
N.D: Siz her daim bakımlı, şık bir kadınsınız? Saçlarınız boya mıydı? Bir süre boyamadınız mı? Kadınca bir merak sorusu sayın lütfen?
S.N: Bakımlı mıyım bilmiyorum. Ben kendi çapımda derli toplu olmaya çalışıyorum. Saçlarımın beyazı evet boyaydı. Günlük hayatta saçlarımı boyuyorum. Belki bıraksam beyazlar çıkardı ama o kadar vaktimiz yoktu.
N.D: Turna Misali adlı film derdi olan, mesajı olan bir film. Sizin bakış açınızla alt metin neydi? Satır aralarında kime, neyi söylemek istediniz? Yorum ve eleştiriler sizi ve ekibi tatmin etti mi?
S.N: Turna Misali kendi gibi olmak isteyen bir topluluğun hikâyesi. Bir tek alt metini yok, pek çok alt metni var. Barınma sorununa Yörükler bazında parmak basan. Mülk sahiplerinin mülksüzlere uyguladıkları dayatmaları anlatan! Ayrıca çevre bilinci açısından olağanüstü bilgelikler içeren bir film bu. Gülsün kadının göçe çıkarken ettiği duayı belki hatırlarsınız aynen şöyle söylüyordu; “Gökten yağmur eksilmesin, yerde otum kurumasın, Yoldaşlarım tabanüstü dursun, göçüm daim olsun” bundan daha çevreci, doğayı bütün canlılarıyla ve bütün varlıklarıyla bütüncül kabul eden ve yaşatmaya dayalı başka bir slogan duymadım ben. Hele iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarını bu kadar şiddetli hissettiğimiz bugünleri de düşünürsek. Turna Misali filminin gösterimleri ekip katılımıyla gerçekleşiyor. Finalde seyirci ile sohbet ediyoruz soruları cevaplıyoruz sizin de bildiğiniz gibi. Daha şimdiye kadar seyircinin salonu boşalttığını hiç görmedim ve sohbetler neredeyse 2 saati buluyor. Yani seyirci kendi meselelerini anlatan her işe ilgi gösteriyor.
N.D: Yine ve yeniden böyle bir proje gelse her türlü zorluğuna rağmen evet der misiniz?
S.N: Hiç düşünmeden evet derim zira ben de böyle üretimlerde kendimi gerçekleştiriyorum. Sevgili Neşe hocam filme gösterdiğiniz ilginiz ve desteğiniz için kendim ve ekibim adına çok teşekkür ederim. Sevgilerimle…
Bitirme notu: Son sözüm yine başrol oyuncusuna dair. Sennur Nogaylar her oyununda bizi biraz daha şaşırtan, çok yetkin, çok ışıltılı bir oyuncu! Hayata tutunurken, aile bireyleriyle, aile bağlarıyla savaşırken, bugünle dün, yarınla gelecek arasında gidip gelirken, seyircisini anlayarak anılar arasında götürüp getirirken bir an olsun dikkatimizin dağılmasına izin vermiyor. İzleyici onunla nefes alıp veriyor. Ya da onunla tıkanıp çıkış yolları arıyor. Bu bol ödüllü filmi mutlaka izleyin, bana hak vereceksiniz…
Açıklama notu: Tüm bu nedenlerle böyle bir sanatçıyı konuk etmek ve onu köşemden selamlamak istedim. Kendisine ve film ekibine teşekkür ederek…
Gecikme notu: Sennur Nogaylar’la bu söyleşiyi Ocak ayın sonunda yaptım. Ancak ülkemizi yasa boğan deprem felaketi, ardından gelen seller derken yayınlamak içimden gelmedi. Madem tiyatro haftasındayız, madem 27 Mart yazım çok ses getirdi. O halde haftayı yine sanat, sinema ve tiyatroyla kapatalım. İyi okumalar ve iyi seyirler…