Söylemek yeterli, yazmak etkili olsaydı…
Sıralamaya çalıştığım, sıraya girmeyen ya da unuttuğum sorunlarımız için azalırdı, biterdi demiyor, diyemiyorum…
Bilimsel gerekçe ve gerekleri ortaya koyarken; rahat, akademik soğukluktan, kuruluktan, monotonluktan, mesafeden uzak konuşma ve yazılarıyla dikkat çekenlerin sözleri!
Keşke orada olsaydı, olmalıydı, çok şey kaçırdı diye hayıflandıklarımız!
“Annem karne hediyesi olarak et aldı!” diyen çocuğun iç acıtan itirafı!
Yönetimin seçime yönelik planları adım adım hayata geçirilirken, her plana uygun ilerlenirken hayatın geçeklerinden giderek uzaklaşan adımları!
Açlık sınırının 14 bin TL’ye, yoksulluk sınırının 45 bin TL’ye dayanması!
Dünyada 750’den fazla ülkeye yardım yollayan, Suriyeliler için 50 milyar dolar harcayan cömert ülkemiz!
Topraklarımızda yaşayan 8 milyon yabancının Bulgaristan’ın nüfusunu geçen oranı!
Suriye, Irak, Katar, Pakistan’dan gelen öğrencilerin hiçbir sınava tabi tutulmadan tıp fakültelerine kaydedilmesi! (Siz bizdeki alicenaplığa bakar mısınız?)
Başta Suriyeli gençler olmak üzere ülkemizden gitmek istemeyen mültecilerin sayısı her gün artarken, başka ülkelerde yaşamak isteyen gençlerimizin oranının yüzde 44’e dayanması!
Ruhsatsız silah sayısının 36 milyonu bulduğu ülkemizde, her 2 kişiden birinde ruhsatsız silahın varlığının yaşattığı dehşet!
Kısaca yazılacak ne çok konu var…
Bitmedi. Biter mi? Avrupa’nın çöplüğü olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, AB dışına gönderilen plastiğin 319 bin tonunu alarak en fazla plastik atık ithal eden ülke olma rekorumuz ve uluslararası ölçekteki başarımız!
10 ayda 37.246 şirket daha kapanırken; Bütçe görüşmelerinde muhalefetin öğretmene ikramiye, emekliye zam, çiftçiye indirim gibi tekliflerinin iktidar tarafından reddedilmesi!
Çetelerin çetelesiyle boğulduğumuz sıkıcı, kaygı veren ülke gündeminde; Hayaller, dilekler, ümitler, hedefler unutulurken, duygusal yoğunluğun, psikolojik yorgunluğun, zihinsel yalnızlığın tavan yapması!
Dolardan euroya, enflasyondan hayat pahalılığına, işsiz sayısından icra dosyasına, benzinden motorine, açlık sınırından yoksulluk sınırına, ekmekten soğana alıp başın giden sorunlarımıza karşılık somut çarelerin olmayışı!
Zorunlu eğitim çağındaki 443 bin çocuğun eğitimin dışında olması, lisede okuması gereken 14-17 yaş arası 284 bin gencimizin okula gitmeyişi!
4 eğitimciden birinin ek iş yaptığı, yüzde 66’sının borçlu olduğu, yüzde 83’ünün “saygınlığımız azaldı!” dediği, yüzde 90’ının gelecek kaygısı içinde olduğu, yetersiz gelir yüzünden psikolojik sorunlar yaşadığı, kendilerini güvende hissetmedikleri, mutsuzluk ve değersizlik hissinin yaygınlaştığı eğitim gerçeğimiz!
960 öğretmenin hayatını kaybettiği deprem bölgesinde eğitimin hala konteynerlerde devam etmesi!
Yukarıda sıralamaya çalıştığım, sıraya girmeyen ya da unuttuğum sorunlarımız için azalırdı, biterdi demiyor, diyemiyorum…
Şimdi soru zamanı! Neden yazıyoruz! Niçin okuyorsunuz? Ne değişiyor?
Şimdi cevap zamanı! Haklı olmak için, gerçeği bilemezdim, bilmiyordum gibi çokça başvurulan mazeretler her zaman geçerli olmasın diye yazıyor, bilmek zorundayım, bilmeliyim, bilmeliydim demek rahatlatır diye okuyoruz…
Hatırlatma notu: Bazı şeyleri duyunca önce şaşırıyoruz. Sonra da neden şaşırdığımıza şaşırıyoruz ya! Atılan her adımın önce ve sonrası yasası çıktığına göre, her iş kılıfına uydurulduğuna göre! Bu şaşkınlık niye?
Bitirme notu: Bu iç karartan yazıyı şimdilik bitiriyor, maalesef devamı var diyorum. Yeter ki sözümüz ve inadımız olsun…
Davet notu: 9 Aralık Cumartesi saat 15.00’de Moda Tarihçi Kitabevinde; “Cumhuriyetin, Eğitim ve Kadına Bakışını” anlatacağım. Yolu düşen okurlarımızı bekleriz…