Tarihsel, Kültürel, Duygusal Bağların ve Kaderi Etkileyen Kararların Önemi
"Nokta Aziz Nesin’den; 'Okur kolay okusun diye, ben çok zorlanarak yazıyorum!'"
2025 yılının ilk yazısının konusu değerbilirlik ve vefa olsun istedim…
Önce itiraf: Dergicilik, yayıncılık, basılı yayın, yazıların derlenip toparlanması, zamanında gelmeyen yazılar için açılan telefonlar, dizgi, sayfa düzeni (mizanpaj) uygun ve yerinde görsellerin kullanımı, dijital ortama geçişin sancıları derken günümüzde bu işin ne kadar zor, meşakkatli, çaba ve sabır isteyen bir şey olduğunu bir zamanlar yayın yönetmeni, halen köşe yazarı olarak iyi bilenlerden biriyim…
Sonra teşekkür: Tüm bu nedenlerden ötürü ısrarla, inatla, yoğun bir gayret sarf ederek, doğru adresi bularak, takip ederek bizleri özlemini duyduğumuz, yansız ve tarafsız haberlerle, yazı ve yorumlarla buluşturan, bunları hayata geçirirken, emek veren, çaba harcayan, zorluklarla boğuşan değerli çalışanlara, basın emekçilerine, duyarlı kalemlere teşekkür ve takdirlerimi baştan ve peşinen sunmalıyım…
Madem başladık, dur diyen de yok, o halde devam edelim. Neden derseniz? Çünkü hak edenin hakkını vermeyi, onlardan söz etmeyi, böylece onların çabalarını anlamlı kılmayı görev sayan, sorumluluk olarak görenlerdenim…
Bizler çok küçük, doğup büyüdüğümüz yerler gözümüzde çok büyükken yazmakta zorlandığımız yılları, ilk zamanlardaki ürkekliğimizi, farklı atmosferlerde, içten sohbetlerde duyduklarımızın tortusunu, içimize işleyen söz ve tebessümlerin bizdeki izlerini her şeye ve herkese rağmen unutamadığımız güzel insanları yazıp paylaşmanın insana iyi geldiğini, daha doğrusu hepimize iyi geleceğini bilenlerdenim…
İnsanın içinden bazen rahatlamak için yazmaktan başka bir şey gelmediğini, ne zaman ki okur “yeter!”, ya da “yetti artık!” derse! İşte o zaman “peki, yetsin!” deyip işin noktalanması gerektiğini, şimdilik böyle bir uyarı gelmediği için "durmak yok" diyerek, yola, daha doğrusu yazmaya devam edileceğini görev belleyenlerdenim...
Yazıyı sorularla sürdürürsek?
Erkenden aramızdan ayrılanlara, bir okul olarak gördüğümüz kültürel alt yapımızı borçlu olduğumuz, kan bağı olmadan da aile olunabilirmiş duygusu veren güçlü yazın insanlarımıza! Yılların yorgunluğuna rağmen, günlerin getirdiği sıkıntılara rağmen, buz üstünde yürümemize rağmen, bünyede huzur bırakmayanlara rağmen; Üslup, üstatlık, cesaret timsali ustalarımıza! “İyi ki sizlerle yetiştik!” diye içtenlikle seslenmeyelim mi?
Yurttaş, eğitimci, emekli, okur, yazar ne olursak olalım; Yüreğimize ve yaşamımıza dokunan paha biçilmez değerdeki dostluklara, vefa dolu dayanışmalara, uykusuz geceleri artıran, yer yer hüzün, zaman zaman kırgınlık barındırsa da çok şey katan arkadaşlıklara, yılmamayı, karşı durmayı, direnmeyi öğretenlere yazı ve konuşmalarımızda yer vermeyelim mi?
Ya da başımız her sıkıştığında el uzatanlara, sevincimize ortak olanlara, kederimizi paylaşanlara, elini üzerimizden hiç çekmeyenlere, en çok da dostluğu, birbirine değer vermeyi, birlik olmayı, birlikte üretmeyi, zorluklara karşı direnmeyi, beraber ağlayıp gülmeyi öğretenleri anıp anımsatmayalım mı?
Arkanızda kimse olmadan da bir yerlere gelinebileceğini, geçmişle– gelecek arasındaki bağları dokuyanları, insani değerleri, ilkeli duruşları ve güvenilir kimlikleriyle fark yaratanları, yitirmemize rağmen hatıraları hala bizimle olanları, “arşiv asla unutmaz!” sözünü hayata geçirmek adına yazıp çizerek hatırlatmayalım mı?
Hele de yüksek gerilim hattında yürüdüğümüz bugünlerde!
Yol gösterici olanları, tartışan, okuyan, gören, gösteren, kulağını ve gözünü hiçbir şeye kapatmayanları, bilgi birikimini cömertçe paylaşanları, insani ilişkilerin kitabını yazanları, işlerini kusursuz yaparak kanıtlayanları dile getirmeyelim mi?
Kafka’nın; “Cevap sandığın şey, çoğu kez sorudur!” sözünü fonda tutarak; Sorulara cevap alamayınca, ya da alıp yeterli bulamayınca iç dünyamızda yanıt aramaya başlıyorsak ve yazma eylemi yakamızı hiç bırakmamışsa gerçekleri haykırmayalım mı?
İş ciddiyetini, sorumluluk bilincini, ülkeyle dünyayı buluşturan, araştırmalarıyla dikkat çekenleri, fikir alışverişi yapanları, boğazı düğümleyen, gözleri dolduran yazıların altındaki imzaları, “can çıkar huy çıkmaz!” dedirtenleri, merakla elde ettiği bilgileri yazarken doğrulardan ayrılmayan, yanlışları haykıran kalemleri neden yok sayalım?
Günlük tutmak, notlar almak, köşe yazarlığı yapmak, kitaplar yazmak, yurt içinde ve yurtdışında konuşmalara çağrılmak, gerçeklerle, kendimizle, çevreyle, düşlerle, hayallerle çatışma ve yüzleşme alanımızın altını tarihe not düşmek adına neden çizmeyelim?
Yine keşkeler, ukdeler, gerçekleşmeyen düşler, bazen rengârenk, bazen simsiyah sokaklar, kalemin canlanıp canlandırdığı gerçekler, bazen didişme, bazen sorgulama tonunda da olsa kendimizle yüzleşmeler, bazen ciddiye aldığımız, bazen gülüp geçtiğimiz hüzünler, özetle karmaşık duyguları neden sadece belleğimizde tutalım?
Olup bitene bakınca! Bunun pek çok nedeni var! Bizler cumhuriyet kuşağının mirasını devralarak Atatürk cumhuriyetinin onurlu bayrağını aynı disiplin, etik anlayış, duyarlılık ve sorumluluk duygusuyla bizden sonraki kuşaklara aktarmayı görev bildik.
Bizim tek bir yol göstericimiz, tek bir kimsemiz, dar günlerimizin tek bir açacağı, sorularımızın en net yanıtı, dik duruşumuzun tek adresi var! Büyük Atatürk. O bizim ön adımız ve kimliğimizin mimarıdır. Çünkü O’nun izinden gitmek; Kültüre değer vermektir, hayata bakıştır, dünyayı algılayıştır, olayları kavrayıştır. Atatürk’ü vazgeçilmez bir kimlik kartı gibi yakamıza, Cumhuriyetin kazanımlarını altın bir anahtar gibi, ata yadigârı bir mücevher gibi boynumuza taktığımız günden beri yolları daha ışıklı gören ve gösteren kuşağız.
Açıklama notu: Ne diyor Çinli bilge; “Hayat hikâyesini güzel anlatanlara ikram sunar.” Bu sözden ilham alarak eğer yaşadıklarınızdan anlam çıkarmayı seçerseniz hayat size cömert davranıyor diyenlerden biri olarak; Bu yazımla bir kez daha okul, aile, yuva olan değerlerimizi, asırlık çınarlarımızı tarihe not düşmek adına selamlamak istedim. Ayrıca biz bu kültürün adresini bilen ve ardından hala koşan kuşaktanız demek istedim…
Ne diyor Albert Camus; “Kültür insanların yazgıları karşısındaki çığlıklarıdır.”
Nokta Aziz Nesin’den; “Okur kolay okusun diye, ben çok zorlanarak yazıyorum!”