Türkiye'de Eğitim: Hayali Sınıflar, Hayalet Öğrenciler, Kurgusal Öğretmenler

Başlığın içeriğini yazının ilerleyen satırlarında okuyacaksınız. Ama önce nokta atışlarla eğitimde olup bitenlere göz atalım…

Kırtasiyeden kıyafete her şeye zam gelen ve eğitim masraflarının yüzde 738 arttığı her 3 öğrenciden birinin okula aç gittiği, çocukların karnını kuru ekmek ve okul çeşmelerinde akan suyla doyurduğu ülkemizde bu sorun dile getirilmesi gereken bir konu değil mi?

Yine servislerin 40 bin TL’yi bulduğu, okul maliyetlerinin 56 bin liraya dayandığı, giyimden ulaşıma, beslenmeden kırtasiyeye kaç velinin bu yükü kaldırabileceği sorusu sütuna yatırılması gereken bir soru değil mi?

Eski genelkurmay başkanı H. Akar’ın; “Eğitim bilgi değil arkadaşlar! Eğitimin amacı bilgi değildir. Bilgi üniversitede oluyor. Eğitimin amacı bir Allah korkusu, iki kuldan utanmaktır!” şeklindeki bilimsel(!) açıklaması üzerine kendileri eğitimlerini bu iki esas üzerine mi aldılar diye sormak gerekmez mi?

Behiç Ak’ın, öğretmen- öğrenci arasında geçen; “Söyle bakalım 2x2 kaç eder?” “Bilmiyorum efendim. Bilmek zorunda da değilim. Allah’tan korkuyorum, kuldan utanıyorum, oda bana yeterli!” konuşmasını içeren ve 12’den vuran çizgileri konuyu özetlemesi açısından örnek olarak verilemez mi?

Partililerin özel kalem müdürü yapıldığı, arkası olanın işsiz kalmadığı ülkemizde; istihdam yaratılmayan, gelecek umudu kalmayan eğitimli gençlerimiz ülkemizin torpilli ve imtiyazlı ailelerinden olan, atanma rekorları kıran ve yıldızı son yıllarda parlayan Sayan ve Kavakçı ailelerinin diplomat ve büyükelçi yapılan üyelerini görünce hayallerini ve umutlarını yitirmez mi?

Yeni mezunların işsiz kaldığı, üniversite mezunlarında işsizlik oranının ülkemizi kıskanmaktan yorulmayan Almanya’da(!) yüzde 6.4, bizde yüzde 33.1 olduğu, her yıl üniversitelerden mezun olan 1 milyon genç düşünüldüğünde durumun daha da vahim bir hal alacağı altı çizilmesi gereken başlıklar değil mi?

Ödeneksiz, personelsiz, malzemesiz okullarda temizliği öğretmen, öğrenci ve velilere havale eden! Tasarruf adı altında taşımalı eğitim ve öğrenci servisini kaldırarak özellikle kız öğrencilere büyük darbe indiren! Öğretmenlere “oyun, masal anlatma, drama ve müzik” konuları içeren hizmet içi eğitim için mekân olarak camiyi seçen MEB’in bu yanlı ve yanlış uygulamaları dile getirilmemeli mi?

OECD 2024 raporuna göre ülkemizde öğrenci başına yıllık ortalama harcama 5 bin dolar civarında iken, OECD ortalamasının 14 bin doları aşması! 10 milyon işsizi olan bir ülke oluşumuz! Genç kadınların yüzde 25’inin işsiz oluşu! 2 milyon çocuk işçimizin iç acıtan varlığı! Çocuk yoksulluğunda Kosta Rika’nın ardından dünya ikincisi oluşumuz! 13 milyona yakın gencimizle (ki ülke nüfusunun 15.3 ü eder) Finlandiya, Norveç, Slovakya’nın toplam nüfusu kadar gence sahip olmamız önemsenmesi gereken konular değil mi?

Dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında Hiçbir yaşam sıkıntısı, yarın endişesi olmayan Finlandiya’nın yine birinci oluşu! Onu Danimarka, Norveç ve İzlanda’nın izlemesi! Sıralamada ölçü olarak; özgürlük, eğitim, sağlık hizmetleri, kadın hakları, gelir düzeyi ve yaşam kalitesi verilerinin göz önüne alınması altı çizilmesi gereken konular değil mi?

Sırada hayalet sınıflar sahte diplomalar var…

Yazının bu bölümünde hayali sıralar, hayali sınıflar, hayalet öğrenciler, kurgusal öğretmenler var. Yani bazı özel okullarda hayalet sınıflar açılıp, okula uğramayan çocuklara 99 -100 gibi yüksek puanlarla diploma verilmiş. Bu işin bir boyutu, diğer boyutuna gelince orada hayalet yok, doğum yerleri Şam, Kabil, Bağdat olan Omar, Şams, Mahdi, Mina gibi gerçek isimler var. Hal böyle iken bakalım MEB ne demiş?

MEB diyor ki; “Para karşılığı diploma veren 500 okula ceza kesildi! Fahiş zam uygulayan 400 özel okula ceza kesildi. Bu tür okullar varsa gereken cezaları vereceğiz.” Açıklamaya bakınca bu şu demek midir? Çocuklar artık hayalet sınıflarda, hayalet diploma sahibi mi oluyorlar? İyi de Sn. Bakan! Bu ve benzeri okullar açılırken neredeydiniz? İş işten geçince ceza vermek çözüm mü? Keşke çok daha önce kulak verip, el atıp, çözüm yollarını arasaydınız…

Yine Antalya’da Ruslara ve Ukraynalılara ait 3 kaçak anaokulu, kreş ortaya çıkmış. Resmi kayıt ve ruhsatları olmayan bu okulların tanıtım broşürlerinde şu ibare dikkati çekiyormuş; “Özel Türk okullarından üç kat daha ucuz ve on kat daha kaliteli!” (Neyse ki bu okullar için soruşturma başlatıldığını ve kapatılacağını okuduk, daha önceleri neredeydiniz diye sormazlar mı ilgili ve yetkililere?)

Bitmedi. Biter mi? Ders kitaplarında artık parti reklamı serbest! Türkçe ders kitaplarında konu olarak şehir hastaneleri, millet bahçeleri ve CB’nin okuduğu şiirlerden sorumlu öğrenciler. Yine 9. Sınıf tarih dersinde Türk-İslam sentezi, Fen bilgisi dersinde Ramazan ayı, dini- milli ve manevi değerler ve Okçuluk vakfının tanıtımı var. Bu çok gerekli ve yaşamsal tanıtımlar arasında keşke baba, eş, kardeş tarafından işlenen ve Ağustos ayında 31 günde 33’ü bulan kadın cinayetlerinden ve 24 şüpheli ölümden de söz edilseydi. Ya da Ağustos ayında 179 işçinin daha ekmek mücadelesi verirken iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği, beslenemedikleri için çocuk ölümlerinin arttığı, yine 18-25 yaş arası işçi ölümlerinin artışı da anlatılsaydı. Daha gerçekçi olmaz mıydı?

734 bin öğrenci üniversiteyi bırakmış…

Üniversitenin artık düş olması, zorlu sınavlardan sonra girilen okullarda umudunu yitiren, maddi zorluklarla boğuşan gençlerin çareyi büyük hayallerle girdiği okuldan ayrılmakta bulması, son 5 yıl içinde Ankara, İzmir ve İstanbul’da 734 bin öğrencinin üniversiteden ayrıldığı gerçeği! Acaba MEB için ne ifade ediyor?

Hani bazı ülkeler okuyan insan istemiyor, okuyan öğrenir, öğrenince sorar, düşünür, düşününce sorgular, yorumlar ve eleştirir diye insanı kültürel ve alt yapı olarak zenginleştiren etmenleri istemiyor ya! Yine bazı ülkeler aydınlık ve çağdaş insanı istemiyor, bilimi dinle sınırlamaya çalışarak bunu körüklüyor ya! Bizim onlardan olmadığımız belli de…

Yeri geldi yazalım! Tanyeri sitesinden sütun komşum Erkan Saltan; “Para, para ediyor!” şiirinde şöyle diyor; “Yüksekokullar bitir, oku kütüphane yut/ Öğrendiğin her şeyi daima aklında tut/ Sonra da anla ki boş, her bildiğini unut/ Para, konuşur oldu, bilgi para etmiyor!” Günümüze bakınca ne gerçekçi ve derin anlamı olan dizeler değil mi?

İlgililerin ilgilenmediği ülkemizde nedenlere ve sonuçlara bakınca!

Denetimden yoksun eloğlu neden reklamını yaparak okul, kreş açmasın? Hayali okullar açıp diploma satmasın? Barınacak yer bulamayan üniversiteli çareye okuldan ayrılmakta bulmasın? Ya da iş bulmaktan umudunu kesen insanımız çekip gitmenin yollarını aramasın?

Çocuk işçiliğinin yüzde 20’yi aştığı, suyla ve kuru ekmekle karnını doyurmaya çalışan çocuklarımızın sayısının çoğaldığı, dersi anlamakta zorlanan, büyüme zorluğu çeken, bodur kalan çocuklarımızın oranının arttığı günümüzde ne yapılır, nasıl çözüm bulunun bilmiyorum. Bildiğim o ki görmezden gelinmeye alışmayalım. Sorunları ve sorumluları başka yerlerde aramayalım. Onların yanı başımızda olduğunu bilelim. Öğretmen gibi sabırlı, öğrenci gibi öğrenmeye aç ve hazır yöneticilerin başa geçmesi için çalışalım. Parası, babası, arkası olmadığı için yarım kalan çocuklarımızı da unutmayalım…

Özetle! 20 milyon öğrencinin, 1.2 milyon öğretmenin eğitime başladığı ülkemizde bir hafta başı yazısı için karamsar bir yazı neden yazılır bilmiyorum! Bildiğim o ki; Sorunların azaldığı, umutların yeşerdiği, kalbimizin üstündeki yumruğun yerini sevincin ve umudun aldığı günleri çok özledik…