Yarın 2 Temmuz…

"2 Temmuz! Ülkemizin kültürüne, sanatına, edebiyatına, müziğine taç giydiren o güzel insanların, o ülke sevdalısı coşkulu yüreklerin acımasızca susturulduğu bir tarihtir."

Bazı resimler, bazı görüntüler, bazı anlar, bazı olaylar vardır ki, ne yakanızdan düşer, ne belleğinizden silinir, ne de gözünüzün önünden kaybolur. Yakarak, vurarak, bombalayarak kıyılan nice aydın, sanatçı, bilim insanı yukarıdaki tanımın sınırları içindedir…

Asım Bezirci’den Metin Altıok’a, Behçet Aysan’dan Muhlis Akarsu’ya, Nesimi Çimen’den Hasret Gültekin’e acımasızca kıyılan bu aydınlar, hasret kaldığımız ve unutulmayan bu yazarlar 31 yıl önce Sivas’ta, Madımak Oteli’nde yakıldılar…

O nedenledir ki Sivas katliamı aradan geçen yıllara rağmen hala dumanı tüten, hala boğazımızı düğüm düğüm eden unutulmaz bir kıyımın adıdır. O gün orada katledilen 33 candan 4’ü 18 yaşından küçük, 7’si 18 yaşında, 13’ü yirmili yaşlarındaydı. Kuşkusuz ki aydın olmanın bedeli her ülkede ağırdır. Hele söz konusu az gelişmiş ülkeler ise, bu bedel çok daha ağır ve acımasızdır.

Şimdi Batı’dan bir örnekle fotoğrafın ön ve arka yüzünü değerlendirmeye çalışıp, sonra da o tarihte Türkiye’yi yönetenlerin sözlerini anımsayalım!

Yer Fransa! Jean Paul Sartre, görüşlerini benimsemediği halde, sırf baskıları kınamak için, Mao’cu gençlerle birlikte Fransa sokaklarında gazete satar. Polis, gençlerle birlikte Sartre’ı da gözaltına alır. Haberi alan Devlet Başkanı De Gaulle, emniyet genel müdürünü arar ve şöyle der: “Derhal Sartre’ı serbest bırakınız. O Fransa’dır.” Üstelik De Gaulle sağcı, Sartre solcudur.

De Gaulle’den sonra gelelim 2 Temmuz’da bizim cenahın dediklerine!

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, “Otelin etrafını saran vatandaşlarımızın hiçbirine zarar gelmemiştir. Bundan duyduğum mutluluğu sizlerle paylaşıyorum. Zaten otel sigortadan para alabilmek için ateşe verilmiş!” şeklinde açıklama yapmıştı.

Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz, “Bir futbol maçında da bu kadar kişi ölebilirdi!” diye yorumlamıştı.

Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun konuştuğunu gören ve duyan olmamıştı.

2 Temmuz unutulmaz ve unutturulamaz…

2 Temmuz! Pir Sultan’ın, Âşık Veysel’in kenti olma onuruna böyle bir olayla gölge düşürdüğü için unutulmaması gereken bir tarihtir.

2 Temmuz! Kuvay-ı Milliye’nin, kurtuluşun, aydınlanmanın ilk adımlarının atıldığı Sivas Kongresi’nin kenti olma onuruna, böyle bir olayla gölge düşürdüğü için, unutturulmaması gereken bir tarihtir.

2 Temmuz! Ülkemizin kültürüne, sanatına, edebiyatına, müziğine taç giydiren o güzel insanların, o ülke sevdalısı coşkulu yüreklerin acımasızca susturulduğu bir tarihtir.

2 Temmuz! Bu vahşeti gerçekleştirenlerle, ona seyirci kalanların ayıplarıyla, utançlarıyla baş başa yaşayacakları bir tarihtir.

Usta rejisör Tarkovski; “Dünya mükemmel olmadığı için sanat var” der.

Yehudi Menuhin; “Sanatçı kuşa benzer, ‘Kanatlarım yoruldu, uçamam!’ diyemez.” Şeklinde açıklama yapar.

Kısa yaşamlarında her iki bilgenin sözünü de haklı çıkaran, geride sanatsal bir miras bırakan, bıraktıkları boşluk dolmayan, gidişleriyle sadece ailelerine değil, gökyüzüne de bir çığlık bırakan aydın ve sanatçılarımızı engin bir gönül borcuyla selamlıyorum. Hayatları, hayalleri, umutları ellerinden alınan 33 kişinin yakınlarının acılarını 31 yıl sonra aynı üzüntüyü duyarak paylaşıyorum…

Önemli not: 31 yıl sonra Sivas yangınını yine ve yeniden düşünürken cesaret ve cehaletin nelere mal olduğunu, her alanda ve anlamda iki harfin insan hayatını nasıl da değiştirdiğini, insanın; Ya Esaret, ya Cesaret demesi gerektiğini vurgulamak istiyorum…

Bilgilendirme notu: Daha öncede yayınlanan bu yazımı güncelleyerek yine ve yeniden okurlarımla paylaşmak, Yazar Zeki Büyüktanır’ın “Madımak Çığlığı” adlı eserinde yayınlandığını kitapseverlere duyurmak istedim…

Etiketler
Madımak Katliamı Sivas Katliamı Sivas