Yaşamı Onaran ve Çoğaltan Kadınları Unutmayalım!
"İlham veren, yol açan, rol model olan öncü kadınlarımızı unutmayalım…"
Kendi gerçeklerine doğru ok olup fırlayan, üreten, yazan, konuşan, arka çıkan, el uzatan, birbirini koruyan, dayanışma sergileyen, yeri geldiğinde başkaldıran, hiçe sayılmayı reddeden, konuşarak, dertleşerek, dinleyerek sahip çıkan, sanatıyla, icrasıyla, yaptıklarıyla ben varım diyen, özgürlüklerinin, haklarının, kapasitelerinin, cesaretlerinin farkında olan kadınları unutmayalım…
Yutan, susan, sevgisini hep dağıtan, seven, sırtlanan, katılan, katlanan, koruyan, sımsıkı sarılan, ömrünü üreterek, yazarak, konuşarak, söyleyerek, baskılara karşı çıkarak, hayallerinin ardından giderek, sevildiğini, önemsendiğini görmek isteyerek ve fakat görmeyerek yol alan ve yol açan kadınları unutmayalım…
Kadınların yönetimde söz sahibi oldukları bir dünyada savaş, cinayet, istismar, yağma, çocuk işçiliği, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, silah olamayacağını, barışın egemen kılınacağını unutmayalım…
Önce karnında, sonra kucağında, ömür boyu yüreğinde taşıyan anneleri, vicdanı anne olan, ruhu anne olan hemcinslerimizi, yoktan var eden, yürekte iz, gönülde söz, ardında köz bırakan analarımızı, hayatın her anını duyan, düşünen, ölçüp biçen kadınları unutmayalım…
Kaderi de kederi de ortak olan kadınları, büyük bir kararlıkla, var güçleriyle çalışarak ve sınırları zorlayarak ayakta kalanları, satırlarla doğranan, çatılardan atılan, kezzapla yakılan, ilaçla uyutulan kadınları unutmayalım…
Çileli bağrının barınağında çok şey saklayan kadınlar!
Kadın merkezli konuşmaların, kitapların, filmlerin, oyunların zorlu yolculuğuna güç, anlam ve önem katan, yaşadıklarıyla ve paylaştıklarıyla katkıda bulunan kadınları! Hırçın, gergin, acımasız erkek egemen baskının ve eril dilin hışmına uğrayan, taciz şiddet, dayak, hakaret, küfürle erken tanışan ve ağır bedel ödeyen kadınları unutmayalım…
Erkenden düştüğü gurbet yolundan dönerken yılların yorgunluğunu bedeninde, senelerin hüznünü yüz çizgilerinde toprağına taşıyan, yaşadıklarını halı altına süpüren, maske takıp anlatırken yere bakan emekçi kadınları unutmayalım…
Yıllarca içinde konuşmuş, yüreğinde alev topları biriktirmiş, cam kırıklarıyla dolu iç dünyasını kimselere açamamış, eli ekmek tutmasına rağmen kadir kıymeti bilinmemiş, anlattıkları yüreğe bıçak gibi saplanan, derin izler bırakan, bazen SEN, bazen BEN, bazen HEPİMİZ olan kadınları unutmayalım…
İlham veren, yol açan, rol model olan öncü kadınlarımızı unutmayalım…
Geleceğin cesur yürekli kadınlarının harcını, geçmişin aslan yürekli kadınlarının öyküleriyle karıp, bize iletirken, üzerine düşeni de düşmeyeni de yapan, zihnimizi açan, yolumuzu aydınlatan kadınlık okulunun ustalarını unutmayalım…
Eril dünyanın can pazarında, güçlü ve zalimlerin elinde yaşam mücadelesinde yer alan, kör dövüşlere kurban edilen, kimi zaman suçlu, kimi zaman kurban, kimi zaman mağdur, bazen naif her zaman anne, evlat olan, kimlikleri, ilişkileri, duyguları, yaşadıkları hep sorgulanan anısı ve anlattıkları boğaz düğümleyen kadınları unutmayalım…
Yıllar yılı evini çekip çevirmiş, çoluk çocuğuna, ana babasına bakmış, fiziksel ruhsal şiddete uğramış, kendi parasını kazanmasına rağmen harcayamamış, birlikte hüzünlendiği, birlikte dertleştiği anlatacak çok hikâyesi olan hemcinsleriyle aynı kaderi paylaşmış, yanık türkülere gözyaşlarıyla eşlik eden kadınları unutmayalım…
Bu arada az da olsa “Kadın” gerçeğine saygısı olanları da unutmayalım…
Yıllara ve yollara meydan okurken; coşkuyla, mutlulukla, sevinçle az, çileyle, acıyla çok fazla zaman geçiren, insana sorular sorduran, yanıtlar aratan, düşler kurduran, kaçışlarına, arayışlarına, sığınışlarına tanıklık ettiğimiz kadınları unutmayalım…
Ayakta ve hayatta kalmaya çabalayan kadınları, kendinden vazgeçen, emek veren, sorumluluk üstlenen, sevdiklerini geride bırakırken hayata karşı ağır bedeller ödeyen, insanı sarıp sarmalayan ve boğaza yumruk gibi dizilen öyküleri olan, mizahın az, hüznün yoğun olduğu evlerin hüzünlü yolcularını unutmayalım…
Çok zor zanaat olan kadınlık okulunun; ustalarının, çıraklarının, sınıfta kalanlarının, okuldan atılanlarının, başarıyla sınıf geçenlerinin gözünden, sesinden, yüreğinden, dilinden geçenlerin anlatıldığı yapıtları unutmayalım…
Bambaşka hayatlara, farklı kariyerlere, beklenmeyen kaderlere “savrulup” giden, aile baskısıyla “çekip” giden, yürek vurgunuyla “küsüp” giden, zorluklarla baş etmek için “göçüp” giden, yetti deyip “bıkıp” giden, dayanamayarak “kaçıp” giden kadınların ortak yazgılarını unutmayalım…
Hayallerinin peşinde mücadele ederken engellerle karşılaşan, bu da toplumun ayıbı olsun diyerek vazgeçmeyen, geleneklerle, mahalle baskısıyla, ailenin katı kurallarıyla, annenin sert ve uyaran bakışları, babanın otoriter çıkışlarıyla baş etmeye çalışan hemcinslerimizin yaşamından kesitler içeren sanat eserlerini unutmayalım…
Bazen küçük bir kızın belleğinin derinliklerinde sakladığı beklentilerin, bazen sınırları aşan, ama hep aynı kalan yaralara parmak basan yaşanmışlıkların, bazen bağıra çağıra haykırılması gereken ama sımsıkı saklanan aşkların- sevdaların- çilelerin itirafı olarak içte ve yürekte kalanları unutmayalım…
Gören, duyan, anlayan olmasa da; Yürek bavullarını çoktan toplamış, kafasında biletini çoktan almış, kapısını penceresini çoktan kapamış, bedeni ve ruhu ev terk edeli çok olmuş kadınların kapalı kapılar ardında ne yaşadıklarını hiç unutmayalım…
Annesini yitirmiş, evlatların hüznünü ve burukluğunu, evladını kaybetmiş anaların yürek yangısını ve sessiz haykırışlarını, anne olamamış kadınların toplumsal kabul gören eksikliğini unutmayalım…
“Sen kadınsın buna gücün yetmez. Sen kadınsın elinin hamuruyla inşaattan ne anlarsın. Kadın kim bilgisayar kim, o işin altından bir kadın nasıl kalkar? Evde otur, çocuk bak, yemek pişir, çamaşır yıka yetmiyor mu sana?” gibi yok sayışları asla unutmayalım…