Yazmalara kalksak buradan köye yol olur!

Neşe Doster, Gerçek Gündem için yazdı: Yazmalara kalksak buradan köye yol olur!

Aslında insanoğlu kalem defter sayılabilir! Yazar, yazmaz, yutar, tıkanır, erteler, gizler ancak günü gelir uyanır, nereye kadar der ve kaleme kâğıda sarılır, ya da yırtar tarihin çöplüğüne atar…

Sonra ne mi olur? Zamanın asılı kaldığı konuları, yüreği aşındıran, yıpratan, hırpalanan, sıkan sorunları, ülkemizin getirildiği noktayı, sığınmacı deposu haline gelen memleketi, güç gösterisini seven, büyüklük ve mutlak otoriteden hoşlanan, nasıl düşünmen gerektiğini değil, ne düşünmen gerektiğini dikte edenleri, sınırları ne kadar zorlayabileceğini görmek isteyenleri düşünür…

Bilmeyenler için ya da bilip unutanlar için yazmak en iyisi diye kurgularken; değerli bulduğu konuları; sabır, sinir hâkimiyeti ve kontrol duygusunu yitirmemeye çalışarak sıralar…

Bu arada kara kaplı deftere neler mi not eder?

Örneğin 22 yılda 9 MEB değiştiren, müfredatta 18 kez köklü değişiklikler yapan bakanlığın 10 yıldır üzerinde çalıştığı “yetkin ve erdemli insan yetiştirme!” vurgusuyla yaptığı, bilgi ve beceri kazandırmaya yönelik bir şey barındırmayan, merak ve sorgulama yeteneğinin geliştirilmesine yönelik hiçbir şeyi kapsamayan, 19 milyon öğrenciyi, 1.2 milyon öğretmeni ve milyonlarca veliyi ilgilendiren taslağın akademisyen ve öğretmenlerce hazırlandığını düşünüp not eder…

Yetinmez! Ülkemizin gerçek gündemini ve geleceğini belirleyecek bunca sorun varken, yeni müfredat taslağı neyin nesi diye sorgulayıp durur. Kişi ve kurumlara karşı kaybolan güven duygusunun kendisini yarınlara taşıyacak ve gelecek adına umut verecek emin eller aradığına karar verir…

Yine yetinmez! Tepeden bakma, halktan kopuk yaşama, şaşaa, gösteriş ve heybete dalma bu kadar yoğun olmasaydı, yandaşları kayırma, tabanı gözetme bu kadar göze sokulmasaydı, iletişim dili daha sakin, daha kucaklayıcı olsaydı ortamın daha farklı, daha sakin olacağını düşünür…

Bunlarla da yetinmez Türkiye Yüzyılının dünya genelindeki sıralamasına göz atar…

Mesela! Nüfusa göre doktor sıralamasında OECD ülkeleri içinde 37 ülke arasında 36.sırada olduğumuzu!

Dünya ekonomi endeksinde 167 ülke arasında 103. sırada yer bulabildiğimizi!

Medya özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 158. sırada yer aldığımızı!

Refah endeksinde 167 ülke arasında 93.sırada olduğumuzu!

Mutluluk endeksinde 120 ülke içinde 102.sırada yer aldığımızı!

Enflasyon endeksinde şampiyonluğa oynadığımızı!

Emeklinin, işçinin memurun, öğrencinin gıdaya ulaşamadığını! 6.5 milyon hane halkının sosyal yardıma muhtaç olduğunu!

İktidarın her kademedeki konak, köşk, saray sefasını, araba sevdasını, uçak merakını! Abartılı hükümet konaklarına ve lüks araba sevdasına harcanan milyonları!

İtiraf, inkâr, itibar sözcükleri arasında ilgi olup olmadığını, izleyen taraf olan, görmeyen, ikbalini hedefleyenlerden bazı şeyleri beklemenin mantıklı bir açıklamasının olamayacağını, kısıtlı kapasiteyle ancak bu kadar olabileceğini!

Muğla, Aydın, Edirne’de oturanların RES projeleri için (rüzgâr enerji santrali) bakanlık onay verirse doğa kıyımıyla birlikte projeyi kapsayan ormanlık alanlarda 6500 ağaç kesilecek diye uykusuz kaldığını!

Kişisel umut mu, kitlesel umut mu, kişisel mutluluk mu, toplumsal mutluluk mu gibi soruların havada asılı durduğunu!

Yönetimin; “Alışalım, kabullenelim, sormayalım, sorgulamayalım, ötesini aramayalım, verilene razı olalım!” gibi eksiği var, fazlası yok taleplerinin çokluğunu!

Ya da 15 milyon emeklinin yarıdan fazlasının 10 bin lira civarında maaşla geçinmesinin nelere mal olduğu gerçeğini! Diplomalı işsizlerin biten hayallerini ve ülkeyi terk etme arayışlarını!

Pazarların kapanışında çöpe atılan sebzelerle tencere kaynatmaya çalışan kadınların çilesini! Öldürülen kadınların yakınlarının; “korkmadan yaşamak istiyoruz” feryadını!

Monaco’da Istakoz, Maldivler’de görkemli ve gösterişli tatiller, rolex’li, marka çantalı selfiler derken itibardan tasarruf olmaz diyen, kasaları boş devreden, giderayak bütçelerini vazoya, kuru yemişe, lokuma, leblebiye, porselen tabak, hediye seti, oyun grubu, çiçek gibi gereksiz yerlere harcayanları!

Resmi kurum niteliği taşımasına rağmen belediye binalarını, makam odalarını adeta saray yavrusuna, gösteriş abidesine çeviren yerel yönetimlerin hesap verme sorumluluğu ve zorunluğu olmayışını!

Borç batağında olan kasaları bomboş devredenleri, itibardan tasarruf olmaz sözünü ilke edinenleri, yeni başkanları borç yüküyle baş başa karşı karşıya bırakanları, halkın parasını ve bütçeyi har vurup harman savuranları, kamuya hizmet için önemli olan hizmetin nerede yapılacağı değil nasıl yapıldığıdır gerçeğini görmeyenleri!

Sonunda dayanamaz! Açlık sınırının 20 bin TL, yoksulluk sınırının 50 bin TL’ye dayandığı ülkemizde dünya genelindeki yerimizi düşünür, TÜRKİYE Yüzyılının başarısını hatırlar ve kara kaplı defterini kapatır…

Etiketler
Açlık Açlık ve yoksulluk sınırı MEB