Yeni komşularımız…
"Hele de kadınların yüzde 71’i; “Ailenin reisi erkek olmalı” diyorsa! Kadınların yüzde 59’u; “Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalı” diyorsa! Bu oran İzmir’de yüzde 40’ı, Anadolu’da yüzde 71’i buluyorsa! 6 yaşındaki çocukların başlarına gelenler artarak sürer…"
CB partisinin “Türkiye Yüzyılı” toplantısında; “Türkiye Yüzyılını ak saçlı büyüklerimizin, gönül coğrafyamızdaki dostlarımızın, el uzattığımız mazlumların dualarıyla yükselteceğiz!” dedi.
O halde el uzattığımız mazlumlara! Gönül coğrafyamızdaki dostlarımıza bakalım!
Bize dua ederler mi, uzattığımız eli ne kadar hak ederler, günün birinde buraya kadardı derler mi? Onu şimdiden bilemeyiz. Bildiğimiz o ki çok renkli, çok dilli, çok farklı ülke insanları en az 250 bin dolar verip bizden önce mülk, sonra da vatandaşlık almışlar. Ne denir? Vatana, millete hayırlı olsun yeni demografik yapımız!
Mülteci, sığınmacı, göçmen, kaçkın derken önce Suriye, sonra Afgan, sonrada birçok ülkeden ülkemize kaçıp gelen, göçüp gelen, çıkıp gelen, bıkıp gelen pek çok yeni komşumuz oldu. Böylece önce mülteci kampına, sonra da sayelerinde çöp depolama alanına, daha da önemlisi öfkesi her gün büyüyen kırgın ve kızgın kitlelerin yarattığı suç iklimine döndük.
Böylece 85 milyon Türk vatandaş artı 13 milyon mülteci! Ettik mi 98 milyon!
Önceleri adını duyduğumuz, atlasta yerini göstereceğimiz ülkeler, örneğin Mısır, Afganistan, Pakistan, Lübnan, Libya, Yemen, Katar, İran, Irak, Sudan, Rusya, Cezayir, Filistin, Çin vatandaşları ülkemizden arsa, arazi, bağ, bahçe konut, işyeri, bazen de birden fazla taşınmaz satın aldılar.
Sonrada adını duymadığımız, haritada yerini gösteremeyeceğimiz pek çok yerden örneğin Trinidad, Komor Adaları, Mikronezya, Moritanya, Vanuatu, Şeyseller gibi ülkelerden gelen yeni komşularımız oldu…
Bu arada en şanslı sayılan bizlerin, yani İstanbul’da oturanların 27 bin 899 yabancı komşusu oldu. Yaman meraklanıyorum bizim mahalleye kim düştü diye! Sudanlı mı, Ürdünlü mü, Katarlı mı, Pakistanlı mı, Iraklı mı? Hani ona göre hoş geldin ziyaretine giderken kültürel alt yapıyla ve hediyeyle gitmek lazım…
Bu yeni komşuluk ilişkileri ileride nelere yol açar, ne gibi sorunlar doğurur, başımıza ne gibi işler gelir? Onun yanıtını her şeyi bilen, her konuyu inceden inceye hesap eden büyüklerimiz zaten bilir! Biz ne anlarız aklımızın ermediği böyle zorlu ve karmaşık işlerden!
Sırada kan donduran diğer olay var! Söylenecek her şey söylendi, yazılacak her şey yazıldı ama…
Olay vahim, olay kan donduran, isyan ettiren, dehşet veren cinsten de! De’si şu korunaklı yapılar, kollanan surlar, saklanan sırlar, yıllardır istismar, intihar, cinayet haberlerine rağmen sahip çıkılan tarikatlar, beslenen cemaatler, “yaş farkını sorun etmedik!” diyen anneler, yumulan gözler, daima hayır demek için kalkan eller, ölümüne atılan yumruklar sürdükçe canlar yanmaya devam eder…
Yine ürkek tonlu açıklamalar, sessiz kalınan fetvalar, adet yerini bulsun diye sözüm ona alınan tavırlar devam ettikçe hem bu yapılanma artarak sürüp gider, hem de gelecek beklentisi olmayan insanların sayısı katlanır…
Hele de kadınların yüzde 71’i; “Ailenin reisi erkek olmalı” diyorsa! Kadınların yüzde 59’u; “Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalı” diyorsa! Bu oran İzmir’de yüzde 40’ı, Anadolu’da yüzde 71’i buluyorsa! 6 yaşındaki çocukların başlarına gelenler artarak sürer…
Ey göz yumanlar! Çocuğun yaşı sadece 6! Yazıyla altı…
Son olarak! Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Anadolu Üniversitesinde yaptığı ankette; “Kadının çalışmasını uygun buluyor musunuz?” diye sorarsa saç baş yolmalar sürüp gider. Aile Bakanı kalkıp; “Çocuk istismarı siyasetin konusu değil, bunlar son derece insani meseleler!” derse şaşma ve şaşırma duygusu yitip gider…
İyisi mi biz yine gelelim en iyi bildiğimiz işe! Ne derler? Tarihe düşen notlar vardır, yazıya ruh katan sözcükler vardır. Bu savdan yola çıkarak bir kez daha sanatın, şiirin, ozanın, şairin, yazarın göz açan, kulağa küpe olan söz ve deyişlerine dalalım…
Ne diyor Yunus Emre; “Beni bende demen, bende değilim! Bir ben vardır bende benden içeri!” Bugünkü yönetim hele de TBMM için ne kadar geçerli bir deyiş değil mi? (Hatırlatma notu: Özgüvenin diğer adı özsaygı olmasın!)
Ne diyor Karacaoğlan; “Gam kasavet etme divane gönül! Ağlamanın bir de gülmesi olur. Edene ettiği kalır mı deme! Herkesin ettiğin bulması olur…”