Yitip giden masumlar! Sönüp kararan hayatlar! Umut veren başarılar…
Nasıl düşüneceğimizi değil, ne düşüneceğimizi muktedirlerin belirlediği yenidünya düzeninde özgür atılan tüm adımlar ne kadar kıymetli değil mi?
Bazı şeyleri görmezden gelmek, yok saymak, kadere bağlamak, halının altına itmek ve algı yönetiminde sınır tanımamak gören gözleri ve duyarlı yürekleri acıtsa da! Son yılların modası veya kendilerince fena sayılmayan projelerinden sadece bazıları…
Sorularla ilerleyip ekonomiden girersek! Mesela TÜİK’e göre yüzde 50, ENAG’a göre yüzde 112’yi bulan enflasyon ülkeyi yönetenlerin umurunda mı? Ya da çocukların fiziksel, duygusal, zihinsel gelişimini olumsuz etkileyen etmenler MEB’i ne kadar ilgilendiriyor? Yine bunca yıla yayılan yanlı yönetim anlayışının her alandaki umursamazlıkları, Cumhuriyet devriminin en önemli öznesi olan kadını evin dört duvarıyla sınırlama çabası için atılan hesaplı kitaplı adımlar devleti yönetenlerin ilgi alanına girer mi?
Ya da devleti yönetenler doktorlardan sonra başta makine, endüstri, uçak ve uzay mühendisleri olmak üzere yetişmiş insan gücünün yüzde 70’inin ülkeden göçmek istediğini biliyor mu?
Okuluna aç giden öğrenciler, okul ücretini ödeyemediği için çocuğunu okuldan almak zorunda kalan veliler acaba MEB’i ne kadar ilgilendiriyor?
Yine Sabah Gazetesi’ne göre; “Verdiği her sözü tutan, baş döndürücü bir tempoyla çalışan hiç durup dinlenmeden koşan, sabahın erken saatinden gece yarılarına kadar toplantıdan müzakerelere, mitinglerden açılışlara gidip gelirken dünyanın tüm yükünü sırtında taşıyan, Sudan’dan Filistin’e, Afrika’dan BM kürsüsüne mazlum milletlerin hakkını savunan ve ülkenin taşıyıcı sütunu olan CB” bunca ağır yükün altında beyin göçüne üzülüyor mu?
Özetle! Korku ve kaygılarımıza her gün yenilerini katmak için durmadan uğraşanları hayatımıza dair olup bitenler ne kadar ilgilendiriyor? Bir fikri olan var mı? (buraya sizde aklınıza gelen içinizden geçenleri ekleyebilirsiniz!)
Hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekenler…
Ülkeyi 21 yıldır yöneten kadroları, gereksiz kişi ve kurumları kayıran, koruyan, destekleyen yöneticilerin bazı konularda ne dediklerini, ne düşündüklerini henüz duymadık.
Yine onların 11 yıl önce yılda 10 doktorun gittiği ülkemizde bugün giden doktor sayısının 8 bini bulması karşısında ne düşündüklerini bilemedik.
Sahte diplomayla tıp fakültesine kayıt yaptıranlara ilişkin, 2 ile 5 bin TL’yi bastıranlara noter onaylı, soğuk mühürlü, ıslak imzalı sahte diploma düzenleyenlere ne gibi yaptırımların uygulanacağına dair bir şey duymadık.
Bilinen o ki; Toplumun genlerini alt üst eden, değerler erozyonu yaratan, şiddet sarmalını, kutuplaşmayı, ötekileştirmeyi körükleyen, baskın öğelerle ben yaptım oldu mantığıyla ülke yöneten, toplumu bilinçlendirmeyi, farkındalık yaratmayı, duyarlılık kazandırmayı önemsemeyen, uzlaşı kültürünü yok sayan, toplumsal bilinci görmezden gelenlerle bu iş zor mu? Evet. Peki, imkânsız mı? O da bize kalmış…
Çünkü onlar şimdilik yurtiçinden gelecek 64 milyon, yurtdışından gelecek olan 3 milyon oya kitlenmiş durumda! Sorunlara çare bulmak, sorulara yanıt vermek, problemlere çözüm üretmek bir başka bahara artık…
Sabah Gazetesi’ne göre; “Dış politikası ile ülkelere ilham veren CB!” Mevlut Çavuşoğlu’na göre; “Türkiye’nin her anlamda küresel bir aktör olduğunu tüm dünyaya ilan eden CB!” Karabağ halkına göre; “Türk dünyasının lideri olan CB!” Uluslararası standartlara göre siyasilerin başta sosyal psikoloji olmak üzere tarih bilgisi, tarihsel bilinç, entelektüel kimlik, yetenek, vizyon gibi pek çok konu hakkında donanımlı olması gerekirken! Mevcut siyasal aktörlerle bu zorlu yol aşılır mı? Yazılıp çizilenlere göre sorun yok!
Ancak bazı acıların tarifi de, sonu da yok! Neden derseniz yanıtı çok bu sorunun! Sadece birini söylersek; 2 milyon 650 bin depremzede çadırlarda yaşamaya çalışıyor. Su yok, ev yok, mağduriyetler her gün biraz daha artıyor, Hataylı depremzede Metin Somay; “Hatay’da insan kalmadı! Bizimde yaşamamız lazım” diyor. Bu açıklamaya da bi zahmet bizi yönetenler çare ve cevap bulsun…
İç karartan konulardan sonra yüz güldüren haberler de var…
Dünyanın en parlak 100 öğrencisinden biri seçilen, Harvard ve Stanford üniversitelerinden kabul alan, 500 bin dolar burs kazanan, Bahçeşehir Kolejinde okuyan 18 yaşındaki Diyarbakırlı Gül Karen Aça’nın başarısı içimizi umutla doldurdu.
Yine başta Newyork Üniversitesi olmak üzere dünya çapında 8 üniversiteden daha kabul alan Avşin Aktop gençlerimize rol model oldu.
Ne diyor Gül Karen; “Hangi ülkeye gidersem, kendi ülkeme daha faydalı olurum? Diye düşünüyorum. Uzun vadeli hayallerim ve hedeflerim var, birlikte kolay alınacak kararlarım var. İnsan beynini yapısını incelemek için Nörobilim okumak istiyorum.” Özel bir duruşu, özel bir duyuşu, özel bir duyarlığı olan eğitimcilerin elinde yetişen bu çocukların yolu açık olsun. Ülkesi için dertlenen bu pırıl pırıl kızlarımızın şansları açık olsun. Genelde okulun tüm eğitimcilerine, özelde İngilizce öğretmenleri Cemil Yıldız’a ve Bahçeşehir Koleji kurucularına tebrikler…
Not: Bu yazının başlığı hangisi olmalı diye bir türlü karar veremedim. Sonunda uzun oldu ama üçünü de koydum. Hangisi uyarsa diyerek…
Önemli not: Bu arada ülkemize başta Irak olmak üzere İran, Özbekistan, Suriye, Afganistan, Türkmenistan, Rusya’dan 1 milyon kişi gelip yerleşmiş.
Daha önemli not: Son iki yılda 25-29 yaş arası yüzde 56’sı erkek, yüzde 44’ü kadın olan 181 bin genç ülkeden ayrılmış. Neden olarak da işsizlik, iş koşulları, ücret yetersizliği, hayat pahalılığı, ortama hâkim olan üzüntü, korku, endişe, mutsuzluk, hüzün, çaresizlik, panik, mutsuzluk ve kaygı gösterilmiş.
Bitirme notuyla dikkatinizi tekrar çekeyim! Nasıl düşüneceğimizi değil, ne düşüneceğimizi muktedirlerin belirlediği yenidünya düzeninde özgür atılan tüm adımlar ne kadar kıymetli değil mi?
Kutlama notu: Yitip giden emekçileri anarak! 1 Mayıs! İşçi, emekçi, bahar bayramı kutlu olsun…