Yokluğun Olduğu O Eski Günler Geride Kaldı mı? Test Edilmiş Sözlere Karnımız Tok!

CB için; “Umudun, geleceğin, icraatın adı ve mucidi” diyenleri duyunca! “Başta ekonomi olmak üzere ülkemizi cumhuriyet tarihi boyunca en ileri seviyelere ulaştıran bir lider” tanımlarını okuyunca! Hele de kendisinden; “Yokluk ve yoksulluğun olduğu o eski günler geride kaldı!” sözünü işitince! İnsanın aklına takılan o kadar çok şey, yanıt arayıp bulamadığı o kadar soru var ki!

Örneğin! Kredi kartı borcu artmış, icra dosyaları çoğalmış, işsizlik tavan yapmış, mülteciler, kaçkınlar, göçmenler her yere dolmuş, eğitimli gençler ülkemizi terk etmeye başlamış, memur, emekli, işçi, emekçi, çiftçi, esnaf yoksullaşmış. Açılımı; Yoksulluk, Açlık, Sefalet olan “YAS” günlük hayatın esas sloganı olmuş.

Mesela! 18-24 yaş arası çalışmayan gençlere “ev genci” denilmeye başlanmış, ev gençlerinin sayısı dünyada 64 milyonken, bizde 1 milyona yaklaşmış. YKS’ye giren 1.4 milyon öğrenciden 351 bini ancak üniversiteye girmiş. Bu sonuç ev gençlerinin artacağının işareti sayılıyormuş. Hak ettiği yere gelemeyen evladını görünce ağlamaktan göz bebeklerinin içi, göz pınarları kuruyan anneler ne yapacağını, nereye başvuracağını şaşırmış.

Şimdilik akla takılanlara bir virgül koyup TBMM’ye uzanalım. Gazi Meclis fiziksel aktivitenin, kıvrak vücut çalımlarının sergilenme alanı mı?

Mecliste olup bitenlere bakınca; Tansiyonu çıkaran, harareti artıran, halkı olumsuz etkileyen; dayak, küfür, hakaret, tekme, tokatları görünce insan düşünmeden edemiyor. Burası Gazi Meclis mi, ring mi, arena mı, kavga alanı mı? Fikirlerin tartışılması gereken bir yerde neden tekmeler savruluyor? Bağırıp çağırmadan anlaşmak varken sözle meramı anlatmak varken bu kavga niye? Meclis kavganın, tokadın, yumruğun, hakaretin, küfürlerin havada uçuştuğu bir yer olursa ve sık sık yumruklar konuşursa bu durum örnek alınarak tabana yayılmaz mı?

TBMM fiziksel aktivitenin, kıvrak vücut çalımlarının sergilendiği bir alan değildir ve olmamalıdır. Hele de bilgiyle, birikimle, haklılıkla konuşmak varken ve mümkünken! Bu konulara kafa yormak yerine kavga niye? Bunca sorun varken, mültecilerle, kaçkınlarla, ülkesini bırakıp durmadan gelenlerle başımız dertte iken; Niye geliyorlar, ne zaman gidecekler, bizim kazancımız ne olacak diye sormak varken kavga niye?

Ayrıca neden kavga ederler ki? Acaba maaşlar mı az geliyor? Vekil maaşları bizim ülkemizde 170 bin TL. Yani asgari ücretin 11 katına denk gelirken, bizden kat kat varsıl olan İngiltere’de asgari ücretin 4.6 katı, Fransa’da 4.3 katı, Hollanda’da 4.1 katı iken oralarda niye kavga olmuyor? Bu arada tazminat, ikramiye, aile yardımı, ödenekler, aile boyu sınırsız sağlık hizmeti gibi konulara girmesek daha iyi!

Yangınlar ve ülkemiz…

Elektrik kablosundan çıktı, kıvılcımdan kaynaklandı, rüzgârla yayıldı, yıldırım düştü, piknik mangalından çıktı, kasıtlı yakıldı, kibrit çakıldı, izmarit bulundu, anız ateşinden çıktı, söndürme ekibi, söndürme uçakları ve helikopterleri yetersizdi, sıcak ve kurak hava yayılmasını sağladı. Sıralamaya çalıştıklarımız nedenlerin bir bölümü.

Bunca somut neden varken önlem neden alınmaz? Çanakkale’den Aydın’a, İzmir’den Manisa’ya, Bolu’dan Muğla’ya çıkan yangınlarda (Çıkartılan mı demeli?) 19 bin 600 futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alan kül olmuş, 13 bin hektarlık zarar uzaydan bile görüntülenmiş, etkilenen bölge afet bölgesi ilan edilirken, yanan yerler ranta açılmış. Şimdilik buraya bir nokta koyup konunun ne kadar farkındayız sorusuna yanıt arayalım. Ya da nasıl bir gelecek bizi bekliyor sorusuna acilen cevap bekleyelim! Her olaydan sonra birkaç hayret nidası, biraz tepki, az biraz şaşkınlık, sonrası derin bir sessizlik artık yetmedi mi?

Test edilmiş sözlere karnımız tok

Hal böyle iken CB alt yapıyla övünüyor, bakanları alt yapıyla gurur duyuyor. Ama gerçek öyle söylemiyor. Doğanın rengi değişiyor, yeşil, siyaha dönüyor, sadece Ege Bölgesinde yaşanan 7 bin orman yangını sonucu yüzölçümü 850 km olan Yalova büyüklüğünde bir alan kaybediliyor.

Ülkemizde 15 Ağustos’tan bu yana 8’i büyük 247 yangın çıkmışsa! Sığınmacı sayısında dünya rekorunu elinde tutan bir ülke olarak şimdi de 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılara vize uygulamayacaksak! Beklenmedik, ya da beklendik mi demeliydim? Küçük uyarı atışları bir bakıma çıkmaz sokakların işareti ise! Bir yanda bilmeden konuşanlar, diğer yanda her konuda bilmeyenleri konuşturanlar bunca çokken! İnsanın aklına Şanlıurfa yöresinde çok söylenen; “Ben feleğe neyledim/ Bana bildiğin eyler” türküsü gelmez mi?

Ya da 22 yılda başta fabrikalar olmak üzere satılmadık bir şey kalmamışsa! Geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyonu aşmışsa! Zirve yapan şeylerde en ufak bir azalma yoksa! Gel de; “Otur da konuşalım/ Gelmeyen bahardan/ Yeşil rüzgârlardan/ Sıcak uzun yazlardan/ Otur da iki çift söz edelim/ Otur da konuşalım!” diyen Afşar Timuçin’in dizelerini hatırlama. Veya bu ıssız ve çorak iklimde derman mı var konuşmaya, ya da hal mi bıraktılar söze sohbete diye sorma…

Özetle! Eğitimden ekonomiye, tarımdan sağlığa, işsizlikten yoksulluğa her alanda krizden geçilmeyen bir ülkede neden huzursuzluk kaderimiz olsun? Veya neden rahat ve mutlu bir hayatımız olmasın? Soruların ucu açıktır ve yanıta muhtaçtır...