Ortak Metin: Teknokrasi tamam, sıra eşitlik ve demokraside
Bu yazıda metnin söylemlerini ve politikalarını analiz edip, seçili başlıklarda bardağın “dolu” ve “boş” taraflarını masaya yatıracağım.
26 Şubat’taki toplantıdan sonra “Millet İttifakı”na dönüşen 6’lı Masa, 30 Ocak tarihi itibarı ile “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni kamuoyuna duyurdu. Güçlendirilmiş parlamenter sistem hedefiyle bir araya gelen liderler tarafından kurulan masanın varlığını sürdürmeye devam etmesi öncelikle Türkiye şartlarında büyük bir başarı.
Kurucu parti CHP’nin ideolojik ve siyasi rakiplerinin yer aldığı masadan ortak bir vizyonu temsil eden politikalar metninin çıkabilmesi halkta beliren ortak akıl talebinin siyasiler arasında karşılık gördüğünün kanıtı.
Ayrıca masada sol-sağ, seküler-dindar, Alevi-Sünni bölünme hatlarının temsilcilerinin de yer aldığını hatırlatmak gerekiyor. Hak ve özgürlük alanlarındaki eksiklerine rağmen varılan mutabakatın kıymeti, Türkiye’de siyaseti kutuplaşma ve düşmanlaştırma hattından adil demokratik rekabet çerçevesine taşıyabilme potansiyelinde yatıyor.
Bu yazıda metnin söylemlerini ve politikalarını analiz edip, seçili başlıklarda bardağın “dolu” ve “boş” taraflarını masaya yatıracağım.
DEVLET: VATANDAŞLARIN ONURLU YAŞAM SÜRMESİ İÇİN VAR OLAN BİR MEKANİZMA
Millet İttifakı, temel hedefi olarak “Türkiye’yi herkesin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdüğü ve sosyal refah standartlarına ulaştığı, kadınların, çocukların, gençlerin ve tüm vatandaşların geleceğe umutla baktığı, toplumsal barış ve huzurun tesis edildiği mutlu bir ülke haline getirme” amacını ortaya koymuş.
Bu kapsamlı amaç, Kenan Evren Türkiyesi’nin “ustalık eseri” olan Cumhur İttifakı’ndan farklı olarak Millet İttifakı’nın vatandaşı devlete hizmet ve itaat eden kullar olarak tanımlamadığını, aksine devletin efendisi olarak onurlu yaşam sürme hakkı olan bireyler olarak gördüğüne işaret ediyor.
KURUMSAL VE TEKNOKRATİK DÖNÜŞÜM
Ortak politikalar metninde “özgürlükçü, demokrat bir hukuk devleti”, “liyakat, şeffaflık ve hesap verilebilirliğe dayalı ve vatandaş odaklı bir kamu yönetimi”, “yeşil dönüşümü ve dijital devrimi hedefleyen sürdürülebilir kalkınma”, “ayrımcılığın önüne geçen ve fırsat eşitliğini sağlayan bir eğitim sistemi”, aşırı yoksulluğu sıfırlama gibi hedefler sıralanıyor.
Hukuk, kamu yönetimi, parlamenter sisteme geçiş, ekonomi, finans, eğitim, dış politika, enerji gibi başlıklarda önerilen politikalar Türkiye’de siyasetin keyfilikten kurumsallığa geçebileceğine ve yönetişimde teknokratik bir dönüşüm yaşanacağına dair ümitleri yeşertiyor.
SOSYAL ADALET VURGUSU EKSİK
Öte yandan Millet İttifakı sosyal adaleti ve eşitliği sağlamayı ön plana koymayarak zamanın ruhunu yakalama konusunda eksik kalıyor. Dünya genelinde 2010’larda artan sosyo-ekonomik eşitsizlik, kitlelerin hoşnutsuzluğu ve beraberinde gelen popülist-otoriter liderlerin yükselişi ve otoriterleşme dalgasının temelindeki en büyük sorun olarak görülüyor.
Aslında yükselen milliyetçi popülizmin karşısında daha eşitlikçi ve halkçı bir demokratik küresel paradigmanın doğduğunu söylemek mümkün. IMF, World Economic Forum, TÜSİAD gibi neoliberal küresel ekonomik düzenin temsilcisi kurumlar bile artık sosyo-ekonomik eşitliğin ve sermayenin karşısında emeğin korunmasına dair mesajlar verebiliyor. Pandemi şartlarında da devletin kamu hizmetleri ve ekonomideki başat rolü yeniden öne çıktı.
Türkiye de 2010’larda yoksulluğun ve eşitsizliğin aynı anda en çok derinleştiği ülkeler arasında yer alıyor. Avrupa’da Rusya ile gelir ve varlık eşitsizliğinde ilk iki ülkeden biri. Fakat metinde sosyal adaleti öncelemeyen Millet İttifakı, 2000’lerin başında kalmış ve demokrasiyi sadece kurumlara indirgeyen sınırlı bir paradigma içinde kalan bir görüntü çiziyor. İttifakın demokrasi vizyonunu kurumsalcı teknokrat bir çizgiden kapsayıcı ve eşitlikçi bir bütüncül anlayışa taşıması elzem
KÜRTLERE VE DİĞER KİMLİKSEL GRUPLARA YÖNELİK REFERANS ZAYIF
Metinde sosyal adaletin yan ısıra kimliksel grupların haklarına yönelik spesifik ve kapsayıcı referanslarla karşılaşılmıyor. Hukuk devleti garantisi altında eşit vatandaşlık vurgulansa da Türkiye’de yerleşmiş olan çoğunlukçu otoriter anlayışın mağduru olan birçok kimliksel grubun özgün talepleri söz konusu.
Örneğin Kürtlerin anadilde hizmet, tanınma ve yerel yönetimler gibi birçok konuda somut beklentileri mevcut. Fakat metinde bu taleplere dair herhangi bir içerik yer almazken, AB Yerel Özerklik Şartı gibi CHP, DEVA gibi partiler tarafından tanınan kıstaslara dahi referans yok. Ayrıca Aleviler, diğer azınlıklar ve LGBTİ+’ler gibi gruplara dair doğrudan kapsayıcı mesajlar verilmemiş.