Siyasetin manzarası ve Kılıçdaroğlu’yla konuşulanlar
Hanelerin akşam sofralarında, okulların teneffüs saatlerinde, işyerlerinde, kahvelerde, hala yapılabiliyorsa günlerde, arkadaş whatsapp gruplarında, kısacası...
Hanelerin akşam sofralarında, okulların teneffüs saatlerinde, işyerlerinde, kahvelerde, hala yapılabiliyorsa günlerde, arkadaş whatsapp gruplarında, kısacası hayatın sürdüğü her yerde seçim değişmez sohbet konumuz. Her zaman böyledir, seçim süreçleri halkın neredeyse tamamının politikleştiği zamanlardır.
2010 sonrasında seçimler önceki yıllara göre çok daha önemli hale geldi. AKP’nin karşısındaki toplum kesimleri ve toplumsal muhalefet pek çok kez iktidarın meşruiyetini sarsmışlardı, ama sandıkta bunun yansıması başarıya dönüşmüyordu. 7 Haziran seçimlerinde AKP ilk defa meclis çoğunluğunu kaybediyor, HDP ise yüzde 13’lük oy oranına ulaşarak 80 vekille meclise giriyordu. Ülkemiz siyasetini yalnızca parlamenter demokrasinin esasları belirlemiyor. 7 Haziran seçimleri sonrası yaşadığımız kanlı süreç ve sonrasındaki 1 Kasım seçimleriyle bunu tekrar gördük. AKP kaybettiği meclis çoğunluğunu tekrar kazandı ama HDP de yaşanan sürece rağmen meclis dışında kalmamayı başardı.
Parlamenter sistemin yerine başkanlık sistemini yani partili cumhurbaşkanın modelini getiren referandum ise tartışmalı yüzde 51’le AKP lehine sonuçlandı.
Ardından 24 Haziran 2018 baskın seçimiyle Tayyip Erdoğan yüzde 52’lik bir oranla partili cumhurbaşkanı olarak koltuğa oturdu. İttifaklarla gidilen seçimde AKP ve MHP'den oluşan Cumhur İttifakı oyların yüzde 53,6'sını alarak parlamentoda çoğunluğu kazandı. CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi'nden oluşan Millet İttifakı oyların yüzde 34'ünü aldı. HDP ise yüzde 10 barajını aştı, yüzde 11,6 oy oranıyla parlamentoya 67 milletvekili soktu.
2021 yerel seçimleri ise iktidar partili cumhurbaşkanlığı sisteminin bütün avantajlarını, devletin bütün olanaklarını kullanarak seçim çalışmalarını yürüttü. Ancak iktidar lehine kullanılan tüm imkânlar muhalefetin kazanmasına engel olamadı. İktidar, Ankara, İstanbul, Adana, Antalya gibi pek çok şehri kaybetti. Elbette hem iktidar hem de karşısındaki her bir muhalefet gücü için bu sonuçların ortaya koyduğu veriler çok ciddi anlamlar içeriyor.
AKP OYLARINI KORUMAYA, KAYBETTİKLERİNİ GERİ KAZANMAYA ÇALIŞIYOR
AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan her şeye rağmen iktidar olmanın bütün avantajlarına sahip. Seçimlere kadar sınırsız harcayacağı kamu kaynakları elinde. Artık zaman kısıtı olsa da seçim yasası değişikliğinde görüldüğü gibi istediği bazı şeyleri “değiştirme” gücüne sahip. Kararnamelerle neler yaptıklarını ise yeterince tecrübe ettik. Karşımızda yargıyı, orduyu, polisi, MİT’i, üniversiteleri kendine bağımlı kılan, büyük medya kuruluşlarını (işlevlerini iyice yitirseler de) hizmetlisi kılan bir iktidar var.
Tüm bunlara rağmen AKP ve Tayyip Erdoğan kitle desteği açısından tarihinin en zayıf zamanını yaşıyor. 2022’nin son aylarında ilerlerken hayat hemen herkes için gün be gün daha da zorlaşıyor. Milyonlarca insan bırakın geleceğe dair plan yapmayı bugününü idare etmekte zorlanıyor. Doğal olarak ekonomi 2023 seçimlerinin kritik konusu. Pek çok krizi yönetmeyi, çeşitli hamlelerle krizlerin üstünü örtmeyi başaran iktidar, halkın yaşadığı yıkımı maniple etmeyi beceremiyor. Bununla birlikte büyük vaatlerle getirilen başkanlık sisteminin tek bir yurttaşın hayatına küçücük bir pozitif katkısı dahi olmadı.
Hala vazgeçmemiş AKP’liler bile “başkanlık sistemi çok iyi oldu” diyemiyorlar.
Ancak bu halden kaynaklı Cumhur İttifakı’nın kaybedeceğini peşinen ilan etmenin yanlışlığı da ortada. Zayıf olması gücünü tamamen yitirdiği anlamına gelmiyor. Hala kendisinden vazgeçmemiş ciddi bir kesim var. Erdoğan bir zamandır bu toplamın dağılmaması için çabalıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasından konser ve festival iptallerine kadar pek çok adımın amacı bu. Kendisinden vazgeçmiş, şu anda kararsızlar kümesinde yer alan kesimi geri kazanmayı hedefliyor, tek hedef yüzde 51’i sağlamak.
Karşı taraftan oy alma umudu yok ama bu o tarafa doğru hamle yapmayacağı anlamına gelmiyor. Altılı masanın zayıflatılması, bölünmesi, mümkünse dağılması temel hedeflerden biri.
Son yapılan konut hamlesi de gösteriyor ki daha açılacak çok kart var.
KILIÇDAROĞLU İLE KONUŞTUKLARIMIZ
CHP, İYİ Parti, SP, DP, DEVA ve Gelecek Partisi tarafından kurulan “Altılı Masa” ise görüşmelerine devam ediyor, söylediklerine göre pek çok meselede adım adım ilerliyor. Masaya yönelen pek çok soru var ama herhalde en kritik soru adayın kim olacağı.
Akşener epey zamandan beri cumhurbaşkanlığı adayı olmayacağını, başbakanlığa talip olduğunu söylüyor. Kamuoyunda en çok tartışılan isimler ise Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Kemal Kılıçdaroğlu. Bana kalırsa İmamoğlu’nun aday olma ihtimali artık çok daha zayıf. Mansur Yavaş’ın adaylığı ise Zafer Partisi gibi yapılar, Fehmi Koru gibi isimler tarafından ısrarla öneriliyor. Koru Yavaş’ın MHP’lilerden de oy alacağını sürekli tekrar ediyor. Ancak Erdoğan karşısında HDP’nin desteklemeyeceğini söylediği bir adayın kazanacağını söylemek bu tezin sahipleri açısından fazla iyimser. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu ismi son günlerde adaylık konusunda epey önde duruyor.
İşte bütün bu soruların cevaplarını konuşabilmek için Gerçek Gündem yetkilileri, yöneticileri ve yazarları olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’yla bir araya geldik. Açıkçası ben aralarında yeniyim ve meslekten gazeteci değilim. Yılların tecrübesine sahip isimlerle, alanlarında başarılı her yaştan arkadaşla böyle bir toplantıda olmak faydalı oldu. Bir de doğal olarak kimsenin elinde iliştirilmiş sorular falan yoktu. Herkes istediğini sordu, istediğini söyledi. Aynı mesafeden, aynı göz hizasından bakarak konuşmak, sormak önemli. Demokrasinin, gazeteciliğin asgari kurallarının ayaklar altına alındığı bu dönemde bu ilkelerde ısrar eden gazeteciler önümüzdeki yılların demokratik esaslarla kurulmasında büyük pay sahibi olacaklar.
Kemal Bey de konuşmasına basının, gazetecilerin bağımsız olmasının, gazetecinin istediğini söyleyip istediğini sormasının gazeteciliğin olmazsa olmazı olduğunu söyleyerek başladı. Bu tavrının iktidar olduktan sonra da değişmeyeceğini vurguladı.
Herkesin merak ettiği en önemli soru elbette kendisinin aday olup olmayacağı, adayın ne zaman açıklanacağı idi. Kılıçdaroğlu adaylık sürecine ilişkin Altılı Masa’yı işaret etti, cumhurbaşkanı “Altılı Masa’nın karar verdiği isim olacak” dedi. Cumhur İttifakının meclis çoğunluğunu sağlayamayacağını, bunu en iyi bilenin Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi.
Sorulan sorular çerçevesinde, ülkenin her yerinde CHP’ye dönük teveccühün her gün istikrarlı bir şekilde arttığını, kendilerinin de çok çalıştıklarını, daha önce CHP’nin oy oranının düşük olduğu, Kürt Halkının yoğun şekilde yaşadığı şehirlerde bunu gördüklerini söyledi. “Mitinglerin çok faydalı olduğuna inanmıyorum, onun yerine bugünlerde her yerde kentlerin ileri gelenleriyle, halkla, gençlerle basına kapalı toplantılar yapıyoruz” dedi.
Seçim sistemi ve ittifaklara dair; 2018 yılında iktidarın yaptığı değişikliğin kendilerine yaradığını, yapılan değişikliğin iktidara yaramayacağını, arzu eden partilerin bağımsız girebileceğini ama her siyasi partinin en az 41 ilde kendi logosu ile ya da yani başka partinin logosuyla girebileceğini, 41 ilde kendi partisi altında girenlerin, geri kalan 40 il ve 87 seçim çevresinde müşterek girme ihtimalinin olabileceğini anlattı. Kısacası “hangi illerde ortak liste çıkarırsak hangi illerde bağımsız hangi illerde ortak listeyle girersek daha başarılı oluruz” gibi çalışmaların sürdüğünü ifade etti. ''Millet İttifakı Cumhur İttifakı’nı geçecek'' dedi ve “Tabii bir de HDP gerçeği var” diye ekledi.
“Seçimi kaybederseniz ne yapacaksınız?” sorusuna ise “Öyle bir ihtimal görmüyorum” diye cevap verdi.
Kılıçdaroğlu, yaşanan ekonomik yıkma karşı çok somut hedefler belirlediklerini bunları peyderpey açıklayacaklarını söyledi. Ülkenin her yerinde üretimi esas alan, tarımı canlandıran, komşu ülkelerle ticari ilişkileri geliştiren, bölgesel pazarlardan çok daha büyük ekonomik kazanç elde edeceklerini ve böyle politikalarla İstanbul’un nüfusunu kısa sürede iki buçuk milyon azaltacaklarını, Anadolu’daki ekonomik canlanmayla pek çok insanın memleketine döneceğini söyledi.
Ülkede demokratikleşme adımlarının hızlıca atılmaya başlanacağını ifade etti. Cezaevlerinde haksız, hukuksuz şekilde tutulan binlerce insana, yargının iktidar sopası olarak kullanılmasına ilişkin soruya ise “Yargı siyasallaşmış unsurlardan ayıklanacak” diyerek cevap vermeye başladı. Devamında ise şunları söyledi: “Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olacak. Hâkimler Kurulu siyasetten bağımsız olacak. Savcılar iddia makamı olarak avukatla yani savunma makamıyla eşit olacak. Yüksek yargı objektif kritere göre göreve gelecek. Kaç kararınız onandı, kaçı bozuldu? Kaç makaleniz var? Uluslararası niteliğiniz var mı gibi objektif özellikler aranacak.”
Sözü fazla uzatmayayım, görüşmeye katılanlardan deneyimli arkadaşlarımız gözlemlerini anlattılar, daha da anlatan olacaktır. [i][ii] Sonuç itibariyle konuşulacak çok konu, sorulacak çok soru vardı ama sınırlı zamanın yettiği ölçüde merak edilenler konuşulmuş oldu.
ÜLKE SİYASETİNDEKİ SOL BOŞLUK…
Ülkede siyaset yalnızca iktidarı oluşturan Cumhur İttifakı, Altılı Masa ve işlevleri tartışmalı Zafer ve Memleket Partisi gibi yapılardan oluşmuyor. Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği gibi HDP gerçeği var. HDP ülkenin en büyük kitle partilerinden birisi. Oy oranına yaklaşamayan partiler “aynı masada” olamayız minvalinde şeyler söyleseler de, HDP’nin alacağı tutum seçimin kaderinin dolayısıyla ülkenin geleceğinin belirlenmesinde çok kritik bir anlam taşıyor. Selahattin Demirtaş tutsak edildiği hapishaneden ülkenin demokratik bir zemine taşınması için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Demirtaş son yazılarında Kılıçdaroğlu’nu işaret ediyor.
HDP’nin yanı sıra mecliste dört vekille yer alan TİP son dönemde sol kamuoyu ve halk tarafından ilgiyle takip ediliyor. HDP ve TİP’in yanı sıra EMEP, EHP, TÖP ve SMF’nin içinde yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı ise kuruluşunu ilan etti. Yol haritalarını ise 24 Eylül’de Haliç Kongre Merkezi’nde düzenleyecekleri etkinlikle açıklayacaklar.
Devrim Hareketi, Sol Parti, TKP ve TKH’nin kurduğu Sosyalist Güç Birliği” ise “Ülkemizin Geleceğine Birlikte Sahip Çıkıyoruz” sloganıyla kendilerini ilan ettiler. Somut programlarını açıklayacaklardır.
Esasında ülke koşullarının bize gösterdiği gerçek solun zemininin gerek seçimler gerekse sonrası açısından genişleme potansiyeline işaret ediyor. Bugünün aktörleri bu potansiyele uygun davranabiliyor mu, başlı başına bir tartışma konusu. Ama aklı başında kime sorsanız “sol boşluktan” dem vuruyor. Malum, hayat da siyaset de boşluk tanımıyor.
https://www.gercekgundem.com/yazarlar/nese-doster/4745/bir-bulusmanin-dusundurdukleri