Yenisi yoldayken… Türkiye’nin af tarihi
İnsanlığın tarihi, sınıflara ayrıldığımızdan beri adaletsizliğin de tarihidir. Ama aynı zamanda insanlık tarihi adalet mücadelesinin de tarihidir. İçinde...
İnsanlığın tarihi, sınıflara ayrıldığımızdan beri adaletsizliğin de tarihidir. Ama aynı zamanda insanlık tarihi adalet mücadelesinin de tarihidir.
İçinde yaşadığımız son sınıflı toplum sistemi kapitalist düzende adaletin tam olarak tesis edilmesi mümkün değildir. Çünkü kapitalizmin esası adaletsizliğe dayanır. Üretim araçlarını elinde tutan azınlık, çoğunluğun emeğinin artı değerine el koymalıdır ki bu birikimle sermaye oluşabilsin. Bu işleyiş yüzyıllardır yeniden üretilerek bugünlere kadar gelmiştir.
Kapitalistlerin adalete ihtiyacı olmaz mı? Elbette, kapitalist özel mülkiyetin güvence altında olmasını, yasalarla korunmasını ister. Sistemin normal işleyişi içerisinde kuralların hakkaniyetle uygulanmasını, kapitalistler arasında eşitliği savunur. Kapitalist, kendi sınıfından herkesle eşit olmak ister.
Diyecekseniz ki; bizim gibi sıradan insanların yani çoğunluğun hakkını, hukukunu koruyacak hiç mi bir şey yok bu düzende? Evet, işçi sınıfının canla başla verdiği mücadelelerle kazanılmış haklarımız var. Her fırsatta elimizden alınmak istenen, hiç birisi kalıcı olmayan haklarımız...
Adalet talebi en basit haliyle kişilerin temel insan haklarının korunması talebidir. Yani adalet insanlara, topluma dönük yönelecek haksızlıkların, saldırıların baştan önlenmesine işaret eder. Adalet talebi işçilerin iş cinayetlerinde ölmemesi, kadınların erkek cinayetlerinde ölmemesi talebidir. Böylesi fiiller gerçekleştiğinde faillerin yargılanması ve hak ettikleri cezaları almaları adalet talebinin yalnızca bir kısmıdır.
Ülkemizde böyle bir sosyal adaletten ne yazık ki söz edilemiyor. 14 Ekim’de Amasra’da 41 işçi hayatını kaybetti, herkes sorumluların cezalandırılmayacağına en baştan emin. Çünkü Soma Davası’nın nasıl sonuçlandığını biliyoruz.
Fakat “adalet” talebinden hiç vazgeçmiyoruz. Mahkemelerin kapattığı dosyalar vicdanlarımızda açık vaziyette. “Sivas Katliamı için adalet”, “Suruç için adalet”, “10 Ekim için adalet”, “Soma için adalet” ve artık “Amasra için adalet”…
Herkesin malumu; İstanbul başta olmak üzere her şehrin en büyük binalarından birisi artık mutlaka “adalet sarayı”. Mahkemelerde davalar harıl harıl sürüyor. İşiniz düşerse adliyede etrafınıza bir bakın, yüzlerce dosya birikmiş, davalar görülmekle bitmiyor. Bakırköy Adliyesi’ne mahkemelerin sığmadığını, ek bina olarak eski Zaman Gazetesi binasının kullanıldığını; Çağlayan’daki devasa “adalet sarayından” icra müdürlükleri ve icra mahkemelerinin bir ek binaya taşındığını; ayrı binalarda hizmet veren Küçükçekmece Adliyesi’nin birleştirilip bir plazaya taşındığını duymuş muydunuz? Yani demek ki büyük binalar, “saraylar” adaleti sağlamıyor.
Diğer yandan hapishaneler dolmuş taşıyor, 272 bin kapasitesi bulunan 400’e yakın cezaevinde 315 bin insan tutuklu bulunuyor, yani 43 bin kişi kapasiteyi aşıyor. Peki, hak edenler hak ettikleri cezaları almıyorlarsa cezaevleri nasıl dolup taşıyor? Ya da nasıl bir adaletsizliğin içerisindeyiz ki toplumsal yaşamda “suç” sıçrayarak büyüyor?
Yargının iktidar sopası haline getirildiği, bırakın adil davranılmasını kural ve kanunların bile yok sayıldığı bir ülkede sonucun bu olması doğal değil mi?
İşte böyle bir adaletsizlik manzarasına bir süreden beri “af” tartışmaları eşlik ediyor. Şimdiye kadar iktidar ve muhalefet cephesinin bütün bileşenleri af meselesine dair bir şeyler söylediler. Bu kadar çok gündeme getirilmesi “af yasası” ihtimalinin güçlendiğini gösteriyor. Şüphesiz, siyasal partilerin olası bir af yasasına karşı yaklaşımını 2023 yılında yapılacak seçimler belirliyor. Hesaplar af çıktığında yararı ve zararı ne olur üzerinden yapılıyor.
Yaşadığımız dönem ve yakın tarihimiz ise af düzenlemelerine ülkemizin aşina olduğunu gösteriyor. Konu daha çok tartışılacak, biz ana hatlarıyla af tarihine kısaca göz atmaya çalışalım.
ESKİ ZAMANLARDA AF
Af, her yerde bir kamu hukuku tasarrufudur. Bir nevi devletin “cezayı” çektirme hakkından vazgeçmesidir. “Genel af” ve “özel af” diye ikiye ayrılır ama genel affın da, özel affında birçok farklı uygulaması hayata geçmiştir. Yazı daha çok “genel af” örnekleri üzerinde duracak.
Tarih boyunca af, toplumsal beklenti ve siyasal nedenlerle gündeme gelmiştir. Bilinen ilk yazılı af, MÖ 404 yılında Atinalı General Thrasybule tarafından ilan edilmiştir ve adı “Geçmiş şeyleri Unutma Yasası”dır.
Avrupa’da krallar, feodal beyler, papalar af kurumuna sık sık başvurmuşlardır. Atina’da askerlik görevinden ve savaştan kaçarak site hakkını yitirenler bu hakkı ancak genel afla geri kazanıyorlardı. Roma’da özel günler, bayramlar ve büyük zaferler sonrası af ilan ediliyordu. Fransız İhtilali’nden sonra çıkan Vandee İsyanı’nı hükümet kanlı şekilde bastırdı. Sonrasında ise çıkarılan genel afla suçlu bulunanlar hakkında verilen cezalar iptal edildi.
Osmanlı tarihinde de padişahların tahta çıkış dönemlerinde, doğum ve şehzadelerin sünnetlerinde af çıkartıldığı görülüyor. 1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla çıkan afla siyasi sürgünler yaşadığı yerlere geri dönüyor, birçok tutuklu serbest bırakılıyordu. Yine Balkan Savaşı sırasında Arnavutluk’ta isyana katılan halk, memur ve askerler için af ilan edilmiştir. Balkan Savaşı sonrası imzalanan anlaşma gereğince siyasi ve adi suçlulara ilişkin af çıkartılmıştır. 1. Dünya Savaşı başladıktan sonra 1915 yılında da genel af ilan edilmiştir.
1908’de, 1915’te çıkartılan aflarda salıverilen adi suçlardan cezalı mahkûmlar Teşkilat-ı Mahsusa tarafından özellikle Müslüman olmayanlara karşı işlenen suçlarda kullanılmışlardır.
1.DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇIKARTILAN AFLAR
1.Dünya Savaşı sonrası imzalanan Mondros Mütarekesinin ardından başlayan kurtuluş mücadelesi sürecinde çeşitli aflar çıkartılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış olsa da en önemli aşaması olan Büyük Millet Meclisi, yani Ankara Hükümeti af çıkartmaya kendisini yetkili kılmıştır. 14 Temmuz 1921’de “Darülharp’te Yararlılıkları Görülen Mahkûmların Affına Dair Yasa” çıkartılmıştır.
20 Ekim 1921’de “Şeyh Eşref Meselesinde Alâkadar Olanların Affına Dair Yasa” yürürlüğe girmiştir. Bu afla Bayburt’ta Şeyh Eşref tarafından öncülük yapılan, 50’ye yakın askerin öldüğü ve şeyhin öldürüldüğü isyana katılan ahali affedilerek Ankara Hükümeti lehine taraf edilmeye çalışılmıştır.
3 Kasım 1921’de “İzinnamesiz Akdi Nikâh ve İzdivaçtan Dolayı Maznun ve Mahkûm Olanların Affına Dair Yasa” ile sosyal hayata dair ilk uygulamalardan biri olarak hayata geçirilmiştir.
5 Aralık 1921’de çıkartılan genel af, Ankara Hükümeti tarafından çıkartılan ilk genel aftır. Bu yasayla toplumun bütünü kucaklanmak istenmiş, yeni oluşan iktidar meşruiyet zemini toplum nezdinde güçlendirmeye çalışmıştır. Hemen devamında 19 Aralık’ta çıkartılan “Hıyaneti Vatanîye Suçlularından Bir Kısmının Affına Dair Yasa” yine önemli bir adımdır. Özellikle Ankara’ya karşı gerçekleşen isyanlara katılan halk lehte taraf edilmek, hiç olmazsa tarafsızlaştırmak istenmiştir. Yine bu doğrultuda 7 Ocak 1922 tarihinde yeniden “Genel Af” yasası çıkartılmıştır. Cezalarının üçte ikisini çekmiş mahkûmların kalan cezaları affedilirken, işgal bölgelerindeki halkın çeşitli suçları hakkındaki davalar ertelenmiştir.
Lozan Antlaşması’nın ardından, 31 Mart 1923’te “esirlerin affına dair” çıkartılan af ise uluslararası bir nitelik taşıyordu.
YENİ CUMHURİYET, YENİ AFLAR
29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyetin yaptığı ilk işlerden biri seferberliğin kaldırılması oldu. 26 Aralık 1923’te yeni devletin ilk genel affı çıktı. Ancak “ırza geçme, irtica, hıyanet-i vataniye, rüşvet” gibi suçlar af kapsamı dışında tutuluyordu. 20 Mart 1924’te yasaya çeşitli maddelerle ek yapıldı.
Daha cumhuriyet ilan edilmeden, Ankara Hükümeti kendisine yönelik muhalefeti bertaraf etmek için birçok adım atmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra da muhalefet genellikle “vatan hainliği” olarak değerlendirildi. Örneğin “İstanbul İstiklâl Mahkemesi Yargıç Kurulu” bu muhalefeti bertaraf etmenin aracı olarak kuruldu. Kurul çeşitli muhalif gazete sahiplerini, müdürlerini ve muhalif gördüğü kişileri ve bazı yazarları tutukladı. 10 Aralık 1923’ten 5 Şubat 1924’e kadar görev yapan mahkemenin görevine son verildi ve 16 Nisan 1924’te yeniden “genel af yasası” çıkartıldı. Yasa 1914’ten 20 Kasım 1922’ye kadar verilmiş cezaları kapsıyordu.
11 Aralık 1924’de “Men'i Müskirat Affıyla” alkollü ürünlerin satışından, ticaretinden ve kullanımından ceza almış kişiler” affediliyordu.
1924’ten 1929’a kadar af yasası çıkartılmadı. 29’da çıkartılan afla ise memurların, askerlerin aldıkları cezalar affediliyordu. “Hırsızlık, haramilik, rüşvet, kaçakçılık, yağma, yol kesme, adam kaldırmak” gibi suçlar kapsam dışında bırakıldı.
26 Ekim 1933’teki af ise “10. Yıl Affı” olarak tarihe geçiyordu. Bu afla 5 yılı geçmeyen cezalar, çeşitli para cezaları affediliyor, ağır cezalarda da indirim uygulanıyordu. Aynı afta Terakkiperver Fırkası üyeleri ve “İzmir suikastı mahkûmları” affediliyordu.
8 Ocak 1936’da çıkartılan “Tunceli Yasası” bölgedeki asker kaçaklarının affına yönelik yürürlüğe konulmuştur.
29 Haziran 1938 Af Yasası ise “Yüz elliliklerin Affı” olarak bilinir. Kemalist iktidara karşı muhalif tutum içinde olmuş ya da öyle görülmüş, yurttaşlıktan çıkartılmış, diğer aflardan yararlandırılmamış, farklı siyasi görüşlerden 150 isim siyasi tarihimizde bu adlanlandırmayla anılmıştır. Çıkartılan af cumhuriyet tarihinin en önemli, siyasi aflarından birisidir.
Bu önemli siyasi affın ardından 19 Nisan 1940’ta çıkartılan “Zelzelede Yararı Görülen Mahkûmların Affı” yasasıyla 1939’daki depremde kurtarma faaliyetlerine katılan mahkûmlar affediliyordu.
2. Dünya savaşına giden süreçte Almanya’ya yakınlaşılmış, savaşın sonuna doğru ise “müttefik devletler” safına geçilmiştir. 2 Ağustos 1944’te çıkartılan “ Müttefik Devletler Tebaası için Af” bu politikanın bir sonucuydu. Bu devletlerin ülkemizde siyasî veya askeri suçlar nedeniyle ceza almış vatandaşlarına dönük bir af çıkartıyordu.
14 Haziran 1946’da basın cezalarına dönük af çıkartıldı.
DEMOKRAT PARTİ’NİN İLK İCRAATLARINDAN BİRİ GENEL AF
Demokrat Parti iktidara geldikten kısa süre sonra genel af yasasına imza attı. 14 Temmuz 1950 tarihli yasayla geniş bir kapsamda suçlar affedilirken müebbet cezaları 15-20 yıl hapis cezasına çevrildi. Ardından 11 Mart 1954’te “Orman Suçları Affı”, 11 Şubat 1957’de “Ateşli Silâhlar Ve Bıçaklar Hakkında Yasa”, 23 Haziran 1958’de “Orman Suçları Affı” çıkartıldı.
27 MAYISÇILAR ÖNCE KENDİLERİNİ SONRA DP’LİLERİ AFFEDİYOR
Bilindiği gibi DP iktidarı 27 Mayıs askeri darbesiyle devrildi. Darbeyi gerçekleştirenler 23 Haziran 1960’da çıkarttıkları afla DP’ye karşı yapılmış eylemler dolayısıyla verilen cezalar affediliyor, bu kapsamda 27 Mayısçılar da olası yargılama ve cezalardan kurtuluyordu. Affın adı “Hürriyet Mücadelesi Uğrunda işlenen Baz Suçların Affına Dair Yasa”ydı.
Ardından 28 Haziran 1960’ta silah taşıyanlara dönük, 10 Eylül’de ise “Milli Korunma Suçlarının Affı” adıyla bir af çıktı.
26 Ekim 1960’ta Genel Af yasalaştı. Yasayla 5 yılı geçmeyen cezalar için takibat yapılmaması hükmü getirildi; 5 yıldan fazla olan cezaların üçte biri indirildi. Ancak “devlet aleyhine, ırza yönelik ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar” af kapsamı dışında bırakıldı. Bu affa 18 Kasım’da yapılan bazı ek maddelerle kapsam dışı bırakılan cinayet suçları da affa dahil ediliyor, ağır müebbet cezaları 24 yıla indiriliyordu.
27 Mayıs Darbesinin ardından, 22 Şubat 1962'de Talat Aydemir ve arkadaşları, 27 Mayıs’ın hedeflerine ulaşmadığı tespitiyle başarısız bir darbe girişiminde bulundu. Aydemir’le birlikte diğer askerler 10 Mayıs 1962’de çıkartılan kanunla affedildiler.
16 Ekim 1962’de ise ceza alan DP’lilerin affına dönük yasa çıkartıldı. Bir yıl sonra 23 Şubat 1963’te ise tekrar genel af çıktı. Ardından 18 Temmuz 1963’te Milli korunma affı, adımları atıldı.
9 Ağustos 1966’da yürürlüğe giren genel af cezaevlerinde isyanların çıkmasını beraberinde getirdi. Affın kapsamını yetersiz bulan Ankara Cezaevindeki 1000 kadar tutuklu isyan etmiş, isyanda 3 kişi ölmüş, 18 kişi yaralanmıştır. İstanbul’da tutuklu 260 kişi af kanunu öncesinde açlık grevi yapmıştır. Siyasi cezaların af kapsamına alınması için gösterilen çaba yeterli olmamıştır.
Bu arada 1962’deki başarısız darbe girişimin ardından, Talat Aydemir ve arkadaşları 20 Mayıs 1963’te tekrar darbeye teşebbüs etmişler ve başarısız olmuşlardır. Bu defa Talat Aydemir ve Fethi Gürcan idam edilmiş, diğer idam cezası alanların cezaları müebbette çevrilmiş, sonuç itibariyle ceza alanların hepsi 26 Aralık 1967’de çıkartılan af yasasıyla serbest kalmışlardır.
15 Mayıs 1969’daki kısmi genel afla da pek çok ceza af kapsamına alınmıştır.
1970 SONRASINDA AF KANUNLARI
12 Mart faşist darbesinin ardından gelen yıllarda, 15 Mayıs 1974’te, “Cumhuriyetin ilanının 50. yılı nedeniyle çıkarılan genel af” kanunuyla 12 Mart darbesi sürecinde tutuklanan pek çok devrimci ve aydın serbest kaldılar.
1976’da şoförlere, 1977’de haşhaş ekicilerine dönük aflar yasalaştı.
Darbeciler 12 Eylül sonrasında hapishanelere doldurulan yüzbinlerce insanın serbest kalmasına dönük bir düzenlemeyi akıllarından bile geçirmediler. 74 affını hata olarak görüyorlardı. 25 Eylül 1980’de ateşli silahlar konusunda af çıkartıldı. Ardından 1985’te memurların disiplin cezalarının affı ve 1988’de ceza indirimi öngören kanun yürürlüğe girdi.
Darbenin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, eskilere benzemeyen yeni bir düzenleme yürürlüğe kondu. Affın evrensel hukuk tanımıyla alakası olmayan, “Terörle Mücadele Kanunu’nun geçici 4. maddesi uyarınca, şartla salıverme yasası” yeni dönemin ruhuna uygundu. Serbest bırakılanlar “terörle mücadele” konseptine uymadığında infazları yanacaktı. Yeni dönemin “şartlı” yasasıyla binlerce devrimci hapisten çıkmıştır.
90’lı yıllarda çeşitli konulara dönük aflar çıkartıldı. 1992’de memurların disiplin suçlarının affı, 1993’te öğrenci affı, 1994’te “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun kapsamındaki suçların affı”, 1995’te tekrar öğrenci affı, 1999’da “Basın yoluyla işlenen bazı suçların ertelenmesine dair kanun”, 1999’da öğrenci affı ve “Cezaların infazı hakkındaki kanuna bir geçici madde eklenmesine dair kanun” yürürlüğe girdi.
Ülkemiz tarihinde çok tartışılan ve bir kişinin adıyla özdeşleşen af düzenlemesi 22 Aralık 2000 tarihinde çıkan “Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası”dır. “Rahşan affı” diye anılır ve 19 Aralık’ta “hayata dönüş operasyonu” adı verilen cezaevlerine dönük katliamlar sürecinde yürürlüğe girmiştir. Kanunla toplam 45 bin tutuklu serbest kalmıştır.
AKP DÖNEMİ ve HALKIN ADALET TALEBİ
AKP döneminde genel af yasası çıkartılmadı. Yukarıda değindiğimiz tarihi dikkate alırsak bu uzun bir süre.
Ancak dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’la özdeşleşen vergi affıyla başlayan ve günümüze kadar süren 15 mali aftan bahsedebiliriz.
İktidarının ilk on yılında tarım arazilerini gerekli izinleri almadan tarım dışı amaçla kullanan sanayi tesislerine af getirilmesi, çiftçilerin borçlarının silinmesine dönük af, memurların disiplin cezalarının silinmesine dönük af, öğrenci affı, bazı pirim borçlarının silinmesi gibi yasalar çıkartıldı. Bütün bu düzenlemeler pek çok alanda mağdur olmuş milyonlarca insanın AKP’ye destek vermesini beraberinde getirdi.
2020 yılında MHP’nin zorlamasıyla yapılan “infaz düzenlemesi” ise kamuoyunda çokça tartışıldı. Serbest bırakılan isimler uzun süre gündemde kalırken, yasa halkın çoğunluğu açısından hakkaniyetli bir düzenleme olarak görülmedi.
Seçimlere doğru hızla ilerlediğimiz bu günlerde “af” konusu gündemin üst sıralarında yer almaya devam edecek. Tartışmaların sonucu nereye varır şimdilik bilmiyoruz ama iktidar cephesi gerçek sorunu görmezden gelen bir yasa yapmaya hevesli görünüyor.
Gerçek sorun iktidara muhalefet eden herkesin “terörist” ilan edildiği, tutuklandığı, ya da ceza tehdidine maruz kaldığı bir yargı sistemine mahkum edilmek istenmemizdir.
İsmi anılacak o kadar insan var ki, saysak mutlaka birileri eksik kalır. Parti genel başkanları, milletvekilleri, seçilmiş belediye başkanları, gazeteciler, sosyalistler, Gezi davası tutukluları… haksız yere hapishanede tutuluyorlar. Süren birçok davayla ceza tehdidi binlerce insanın tepesinde sallanıyor. Asgari demokratik koşullarda yaşasak asla ceza verilmeyecek davalar cezayla sonuçlanıyor. Dünyanın en büyük siyasi hapishanesine dönüşmüş ülkemiz, dışarda olanlar için de açık cezaevi haline geldi.
Yapılması gereken haksız yere, siyasi gerekçelerle hapishanede olan insanların serbest bırakılması, hapishane tehdidiyle yaşayan birçok insanın bu tehditten kurtulmasını sağlayacak adımların atılmasıdır. Vicdanen huzurlu, fikirleriyle özgür olanların tutukluluğunun son bulmasına dönük yapılacak düzenlemeye “af” da denemez ama ne derseniz deyin olası bir adımın bu kesimleri kapsamaması ülkemiz demokrasisinin sürüklendiği uçuruma doğru hızlanmasından başka bir anlam taşımayacaktır.
KAYNAK
Uğur ARSLAN, Türk Af Hukuku, Yetkin Yayınları
Mevlana AKAGÜNDÜZ, Cumhuriyet Döneminde Çıkarılan Af Kanunları, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Tarih ABD. Yüksek Lisans Tezi
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturk-donemi-af-yasalari/