Balkan göçmenlerine düşmanlık yeni mi?
Erkan’ı yıllardır tanırım, kimliğini, nereden geldiğini sakladığını hiç görmedim. Halkların eşit haklara sahip olarak, kardeşçe yaşaması için mücadele ettiğini, Kürt sorununun demokratik çözümüne inandığını bilecek kadar teşriki mesaim de var. Herkes gibi O da bu düşmanlığı ve ırkçılığı hak etmiyor.
Geçtiğimiz günlerde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, katıldığı televizyon programında Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş hakkında konuştu. İzlemişsinizdir ama o diyalogları tekrar hatırlatayım. Destici “Adam Tito artığı, yani Yugoslavya’da biliyorsunuz bir Tito rejimi vardı, Sovyetler Birliği benzeri bir komünist rejim vardı. Şimdi buradan geçiyorsunuz Almanya’ya, tamamen sol örgütler içerisinde, belli ki Alman istihbaratının kontrolünde, yetiştiriyorsun Türkiye’ye gönderiyorsun. Senin gerçek soyadın ne Jusoviç, burada neyi kullanıyorsun Baş’ı kullanıyorsun. TİP’in başkanından bahsediyorum. Şimdi, Jusoviç gerçek soyadı. Sen şimdi Türk milletinin karşısına Jusoviç diye çıkabiliyor musun?” diyerek büyük bir gerçeği ifşa ediverdi! Bütün denklemi altüst eden bu bilgi karşısında gazeteci “Bu bilgi kesin mi?” diye sordu. Destici, kaynağını hiç gizlemeden söyledi, “Aç bak Google’ı, madem araştırmacı gazetecisin?” Gazetecinin “Sonradan değişmiş olamaz mı?” sorusuna ise BBP genel başkanı “Ona bir şey demiyorum, gerçeğin toplumdan gizlenmesini doğru bulmuyorum.” diye cevap verdi. Gazeteci tekrardan “Bunu gizliyor diyorsunuz?” deyince “E gizlemiyor mu sen biliyor muydun gazeteci olarak? Bunlar Türkiye’ye gönderiliyor?” diyerek devam etti.
Aklı birazcık başında olan, gündelik hayatı devam ettirebilecek kadar bile zekâya sahip olan her insan bu konuşmadaki saçmalığı görür. “Gizliyor denilen bilgi” Google’a girince çıkıyorsa demek ki pek de gizli değil. Ne yapsın Erkan Baş, “ailem Yugoslavya göçmeni” diye mi dolaşsın. Jusoviç’in Yusufoğlu anlamına geldiğini Destici’ye mi öğretsin. Hâlbuki bu bilgi de Google’a girince çıkıyor.
Destici en son özür diledi. “Eğer ağzımdan da yanlış bir şey çıkmışsa onlardan özür dilerim, özür dilemekten hiç çekinmem.” dedi.
Bu coğrafyada insanların bir yerlerden bu topraklara gelmiş olması tarihin en bilinen gerçeklerinden. Kimimiz Kafkaslardan, kimimiz Balkanlardan, kimimiz başka başka pek çok yerden gelmişiz. Benim dedelerim mesela “93 Harbi” denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’yla Anadolu topraklarına gelmeye başlamışlar, cumhuriyetin ilk yıllarına kadar göçleri sürmüş. Eskiden beri düşünürdüm, neden kuşaktan kuşağa hiçbir anı aktarılmamış, oralarda kalanlarla bağlar tamamen kopmuş diye. Bana kalırsa savaştan kaynaklanan büyük travmalarını ve acılarını gelecek kuşaklara hiç aktarmamışlar. Ama yine de bizler çocukluğumuzdan beri hep bilirdik göçmen olduğumuzu. Bizim köy muhacir köyü, gündelik dilde macır…
Dedelerim ve ninelerim Balkan göçmeni olmasaydı da Destici’nin ırkçılığına karşı çıkardım ama galiba bir nebze olsun daha fazla ben de üstüme alındığım bu rezil ırkçılığı. Kökleri Balkan topraklarına uzanan herkes gibi.
SİYASET ve MÜCADELE KARDEŞLİĞİ TESİS ETMEK İÇİN OLMALI
Kardeşliğe, bir arada yaşamaya dair olduğu gibi ayrımcılığa, ırkçılığa, düşmanlığa dair de pek çok tarihsel acı deneyimimiz var. Sonradan gelene “yabancı” muamelesi yapmak, belki insanların doğal refleksidir. Mücadele de siyaset de aynı zamanda bu ilkel insan duygusu ve davranışlarının yanlışlığını düzeltmek için olmalıdır. Öte yandan ırkçılıktan, ayrılıktan, düşmanlıktan beslenen ideoloji ve siyasi izdüşümleri ırkçılığı körükler, halkları birbirine düşürür, kendisini böyle var eder.
Ne diyordu Nihal Atsız “Yahudiler, Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır.”
Atsız içerde ve dışarda bütün halkları düşman ilan eder. Bitmez, komünizm en esaslı düşman olduğuna göre, sosyalist fikirlere sahip Türkler de düşmandır. Geriye pek kalan kimse yoktur. Akıl, mantık, insaniyet aramak lüzumsuzdur çünkü ırkçılık insanlığa düşmanlık demektir.
BALKANLI DÜŞMANLIĞININ KÖKLERİ
Nihal Atsız Irkçılığı sınırlı bir elitin dışına çıkamaz, kitleselleşmesi zordur, toplumsal kanalları zayıftır. 1950’ler sonrasında antikomünizm doğrultusunda milliyetçi-muhafazakâr bir hattın örgütlenmesi ise çok daha mümkündür. Bu noktada Osman Yüksel Serdengeçti’yi (asıl adı Osman Zeki Yüksel) anmak icap eder. Türkçülüğün İslami bir söylemle buluşmasında ve milliyetçiliğin popülerleşmesinde etkisi önemlidir.
Sağ siyasetin geniş çerçevesinin çizilmesine yapılan bu katkıyı etkili kılan nedenlerden biri Serdengeçti’nin gündelik dilidir. “Halk çocuğu”, “çilekeş Anadolu köylüsü”, “mümin Anadolu köylüsü”, gibi söylemlerin hedefi yoz ve yabancı olduğu düşünülen aydınlardır.
Serdengeçti, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ( CKMP) başkanı olarak halkın önüne böyle çıkar. Kravatsızdır, modernliğe karşıdır, “erkek siyaset” en belirgin vurgusudur, kibarlığı zayıflık olarak görür. Serdengeçti Balkanlı düşmanlığını şiddetli bir şekilde dillendirir. Anadolu halkı-aydınlar diye açtığı karşı iki cephenin aydınlar tarafında Balkanlılar vardır. Balkanlılar ötekilerdir, Atatürk dâhil (ya da başta) olmak üzere “halkı küçük gören Kemalist aydınlar yabancıdır”. “Kahpe Selanik’ten ve başka Balkan vilayetlerinden gelenler, “İşkodra Türkçesi” konuşanlar, “adı Türk” olsa bile “soyca ve huyca bizden olmayanlar”dır”. “Bu vatanı suyun öte yanından gelenler kurtarmadı” der. Suyun öte tarafı Balkanlardır. Ona göre “Türk olmayanlardan, kanı bozuklardan, sütü bozuklardan, devşirmelerden, dönmelerden bu millet çok çekmiştir.” Yabancı görünce tüylerinin ürperdiğini söyler. Nihal Atsız’la aynı ırkçılık davasından tutuklandığında aynı hücrede denk geldiği Bulgaristan göçmeni bir tutukluya dair “Bizden olmayanların kokusu da başka” diye yazar. Serdengeçti örneğiyle ilgili daha fazla ayrıntı okumak isteyenlere Tanıl Bora’nın Cereyanlar adlı kitabının ilgili bölümünü tavsiye ederim.
Bu tarzın bir başka örnek ismi Necip Fazıl’dır. Suyun öte tarafından gelenlere düşmandır, “Ulu Hakan” Abdülhamit’i de onlar devirmiştir, 31 Mart’ı bastıran Hareket Ordusu’nun subayları Balkanlıdır. Zaten Osmanlı’yı yıkan fikir akımları da genellikle Balkanlılar tarafından sahiplenilmiştir. Fazıl, Köy Enstitülerine düşmanlığını ifade ettiği bir yazısında Balkanlı düşmanı olduğunu beyan eder: “Tonguç da, Nafi Atuf ve Şevket Kansu gibi Anadolu Türklerinden değil, Balkanlı, Romanyalıdır ve bu nokta son derece hassas bir (karakteristik)tir.”
ARA ARA GÜNCELLENEN DÜŞMANLIK
Irkçılık, ksenofobi yani yabancı düşmanlığı Türk olmayan ve aslen Türk olmadığı düşünülen herkese, her kesime yönelebiliyor. Çoğunluğumuzun bir yerlerden geldiğini düşünürsek küçük bir azınlığın dışındaki herkes böylesi bir düşmanlığa maruz kalabilir. Yerel seçimler zamanında Ekrem İmamoğlu’na yönelen “Pontus” söylemi bunun en güncel örneklerinden biri.
Rasim Ozan Kütahyalı’dan Destici’ye sağın çeşitli figürlerinde karşımıza çıkan düşmanlığın kökleri ırkçı, milliyetçi, muhafazakar siyasetin tarihsel derinliklerine dayanıyor. Osman Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl örnekleri bu açıdan anlamlı.
Erkan Baş’a yönelen ırkçılığın istisna olmadığını başka güncel örneklerle görelim. 6 Mayıs 2022 tarihinde Akit Gazetesi “Kapımız İdlibli’ye de açık Selanikli ’ye de“ manşetiyle çıktı. Sözde Suriyeli göçmenlere yönelen ırkçılığın karşısında duruyorlardı. Fakat tarihsel olarak karşılaştırılamayacak iki durumu örnek vermenin kastettiği şey başkaydı. Balkanlardan göçenlere buraya ait olmadıkları hatırlatılıyordu.
Yine geçen yıl İzmir İEKKK ve ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sıtkı Şükür Er mübadeleyle İzmir’e gelen muhacirlere “En büyük ihanet mübadeleyle gelenlerdir. Bu kente sürekli mütemadiyen ihanet ediyorlar.” diyordu.
Sürgünler, göçler ya da mübadele sonucunda yurtlarından olan insanların yeni gittikleri yerde yabancı olarak görülmesi ise her yerde aynı. Mesela Anadolu topraklarından Yunanistan’a göçmek zorunda kalanların da orada ayrımcılığa maruz kaldığını, yabancı muamelesi gördüklerini biliyoruz. Dido Sotiriyu’nun Benden Selam Söyleyin Anadolu’ya romanını okumayanlara tavsiye ederim. Yaşar Kemal de Bir Ada Hikayesi serisinde mübadelenin sonuçlarını muhteşem bir dille anlatır.
Devam edelim, AKP Yalova milletvekili Meliha Akyol 2018 seçimleri öncesinde bir seçim konuşmasında kentin seçmen profilini çok iyi bildiğini söylemiş, Yalovalılar için “Batı Trakya'dan, oradan, buradan, kimisi doğudan gelen kendisini ifade edemeyen ezik insanlar” demişti.
Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan ara ara yükselen Balkanlı düşmanlığına en iyi örneklerden biri. 22 Ocak 2017 tarihli yazısında “Devleti ele geçiren iki asırlık İngiliz-Yahudi güdümlü ittihatçı bürokratik oligarşi bitecek, dün olduğu gibi bugün ve yarın da herkese kol kanat gerecek Yeni Türkiye adım adım inşa edilecek biiznillah.” diyordu. Kaplan, aynı yazıda Tanzimat'tan itibaren Türkiye'de iplerin bu ülkenin çocuklarının elinde olmadığını söylüyor ve “Türkiye, zor ve zorlu bir süreçten geçiyor... Ülkede ipler, ilk defa bu ülkenin yerli çocuklarının eline geçecek...” diyordu. Sanırım ne demeye çalıştığı yeterince açık.
AKP’nin yirmi yılı aşan iktidarında “ipleri eline alma” motivasyonuyla davrandığını biliyoruz. Dün Necip Fazıl’ın Osman Yüksel’in ifade ettiğini bugün Yusuf Kaplan anlatıyor.
Bu anlayışın ülkemizin geçmişinde ve bugününde yarattığı tahribat ortada. Bakın aynı kafa, aynı zihniyet Hatay Dörtyolda neler diyor. AKP ilçe binası önünde, aday tanıtım toplantısında bir AKP’li farklı milliyetlerden, dinlerden, mezheplerden insanların bir arada yaşamasına son verme arzusunu hiç saklamıyor. “Ama bu kent nasıl bir mozaik böyle. Hep onun şiirsel tarafı üzerinde duruyoruz. Hayır! Orada her dinden, her mezhepten, hele içimizdekilerden öyle bir karışık homojen ki… Hayır, ak insanının görevi, orayı tamamen Kuran, İslam ve Muhammed Aleyhisselam çapında İslamize etmekle görevlidir. Allah'tan görevdir bu.”
BARIŞIN, EŞİTLİĞİN ve KARDEŞİLİĞİN ÜLKESİNDE IRKÇILIĞA YER YOK
Erkan’ı yıllardır tanırım, kimliğini, nereden geldiğini sakladığını hiç görmedim. Halkların eşit haklara sahip olarak, kardeşçe yaşaması için mücadele ettiğini, Kürt Sorununun demokratik çözümüne inandığını bilecek kadar teşriki mesaim de var. Herkes gibi O da bu düşmanlığı ve ırkçılığı hak etmiyor.
Irkçılığı, düşmanlığı, ayrımcılığı tamamen yok etmek, tüm bunlardan çok çekmiş insanlığın en temel görevi. Bu nasıl mümkün olacak sorusunun cevabını ise ırkçılığın yalnızca bize yöneldiğinde değil de başkasını hedefe koyduğunda karşısında durabilmekte aramaktan başlayabiliriz.
Bu ülkede yaşayan Boşnak, Bulgaristan göçmeni, Selanik göçmeni, Arnavut, Makedon, Pomak çocukları; Çerkes, Tatar, Gürcü, Ermeni, Azeri, Hemşin, Laz çocukları… Türklerin, Kürtlerin, Arapların çocukları… insanca bir yaşamı kuracaklar.
Eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve kardeşliğin egemen olacağı günlere olan umutla bayramınız kutlu olsun.