Bir ağızdan haykırmalıyız: “Benim annem cumartesi…”

Her şeye rağmen Cumartesi Annelerinin onurlu mücadelesi, direnişi ve ısrarı sürüyor. Vicdanın, ahlakın, insanlığın zerresine sahip olan herkes yaşanan zulmü ve bu mücadele ısrarını görmeli. Cumartesi Anneleri bu ülkenin yüz akı, onurudur. Onurumuza sahip çıkalım…

Bugün bayramın son günü. Kim bilir kaç yıldır onların evlerinin kapısından, pencerelerinden içeriye bayram havası girmedi. Evinin kapısından evladı artık girmeyecek bir anne babanın, abisi artık gelmeyecek bir kardeşin, kardeşine bir daha sarılamayacak olan ablanın, abinin, eşi hayattan zorla kopartılmış bir insanın evinde bayram nasıl olur?

Yazıya böyle başlayınca susmuş, hayata küsmüş insanlardan bahsettiğimi düşünmeyin. Bilakis, hayata sımsıkı sarılan, kendi yaşadıkları acıları başkaları yaşamasın diye mücadele eden ve bu mücadelede zulmün her türlüsünü gören ama yine de yılmayan insanlardan bahsediyorum.

Yine her hafta olduğu gibi ellerinde karanfilleriyle Galatasaray Meydanı’na yürüyecekler. Siz bu satırları okuyorken muhtemelen Cumartesi Anneleri ve onlara destek olanlar yine gözaltına alınmış olacaklar. Kaybedilen evlatlarını bulmak istedikleri için. Kimse kaybedilmesin dedikleri için. Kaybedenler adalet önünde hesap versin diye mücadele ettikleri için...

Oysa anlaması hiç zor değil; evladınızın, anne veya babanızın, kardeşinizin ya da abinizin, en sevdiğiniz arkadaşınızın bir gün kaçırıldığını, gözaltına alındığını ve geri dönmediğini düşünün. Günlerce, aylarca onu aramaz mısınız? Sonra artık yaşamıyor deseniz bile gömüldüğü yeri bulmak için ve bir mezar taşı olsun diye gündüzünüzü gecenize katmaz mısınız? Küçük bir ihtimalin peşinden gitmez misiniz? Ondan kalan bir zerre için her şeyi yapmaz mısınız? Kendisini başkasının yerine koyup düşünebilen her insan Cumartesi Anneleri’nin mücadelesini anlar ve önlerinde saygıyla eğilir.

Bu sayfanın okurları Cumartesi Anneleri’nin maruz kaldığı insanlık dışı muamelenin haberlerini her hafta okuyorlar. Gerçek Gündem’in sorumlu müdürü yılların gazetecisi Faruk Eren de yıllardır pek çok defa cumartesi eylemlerinde gözaltına alındı. 1980 yılında gözaltına alınarak kaybedilen Hayrettin Eren’i 1980 yılından beri arayan Elmas anneyi 2019 yılında yitirdik. İkbal abla, Faruk abi gibi mücadeleye devam ediyor.

Cumartesi Anneleri’nin simge haline gelmiş pek çok insanı artık aramızda değil. Elmas Anne, Berfo Ana, Asiye Karakoç, Fatma Morsümbül, Veysel Güney’in anne ve babası, Veli amca, Hasan Ocak’ın babası… Ama mücadele kuşaklar aşarak devam ediyor, büyüyen çocuklar mücadeleye omuz veriyor.

Onlara her hafta işkence yapanlar evlerine girdiğinde anne babalarının, eşlerinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakıyor bilmiyorum. Ama hiçbir baskının, işkencenin, yasaklamanın bu haklı mücadeleyi engelleyemeyeceğini biliyorum.

DÜNYANIN HER YERİNDE ANNELER EVLATLARINA SAHİP ÇIKAR

Evlatlarına, anne babalarının sahip çıkma mücadelesinin geleneği 12 Eylül’den de çok öncelere dayanır. Cumartesi Anneleri’nden bahsederken ise 12 Eylül’ün faşizminin karşısına dikilen insan hakları mücadelesinden başlamak gerekir. Çocuklarına sahip çıkan cefakâr anneler karakol önlerinde, cezaevi kapılarında, mahkeme salonlarında çetin bir mücadeleye girişir. Evlatlar gibi anne ve babalar da faşizmin zulmüne maruz kalırlar ama yılmazlar. 12 Eylül karanlığında annelerin yürüttüğü mücadele ışık olur. 1986 yılında aydınlar, sanatçılar, akademisyenler ve pek çok meslek grubundan insan tarafından İnsan Hakları Derneği kurulur.

Cumartesi Anneleri bu köklü geleneği büyütürken dünyanın başka köşesinden de ilham alır. Bizim ülkemize yaşatılanlarla aynı kaderi paylaşan bir başka coğrafyadaki ülke Arjantin’de 1976-1983 döneminde solcu 30 binden fazla insan gözaltında kaybedilir. Ağır baskı koşulları altında çocukları kaybedilen bir grup kadın 1977 yılında hükümet binasının yakınında, Mayıs Meydanı'nda (Plaza de Mayo) beyaz başörtüleriyle toplanmaya başlar. Cunta, anneleri terörist ilan eder ve her türlü işkenceyi yapar. Annelerin dışında destek veren avukatlar, insan hakları savunucuları aynı zulme uğrarlar. Kaybedilenleri arayanların bazıları da cunta tarafından kaybedilir. 1978’deki Dünya Kupasında seslerini bütün dünyaya duyurmayı başarırlar. Arjantinli anneler dünyaya ve ülkemize örnek olurlar.

CUMARTESİ ANNELERİ’NİN MÜCADELESİ

1990’lı yıllar 12 Eylül karanlığının kirli savaşla sürdüğü yıllardır. Gözaltına alınanların kaybedilmesi bu savaşın gündelik bir uygulaması haline gelir. Sivas Katliamı’nın yapıldığı, Turan Dursun’un, Bahriye Üçok’un, Uğur Mumcu’nun, Vedat Aydın’ın, Musa Anter’in katledildiği 90’lı yıllarda kontrgerilla yapılanması tarihsel antikomünizmle Kürt karşıtlığını harmanlayarak kendisini günceller.

Bu dönemde İHD’ye 1200 kayıp başvurusu yapılır. “Kaybolanlar” yani kaybedilenler insan hakları mücadelesinin temel meselesidir. İHD 1992 yılında "Kayıplar Bulunsun" sloganıyla ilk kampanyasını başlatır.

1995 yılında yapılan Gazi Katliamı sonrasında yaşananlar ise kaybedilenlerin bulunması mücadelesinde yeni bir dönemin başlamasına neden olur. 12 Mart 1995’te Gazi Mahallesinde bir kahvenin taranması ve sonrasında protesto eylemlerine yönelen saldırılarda 22 kişi ölür, yüzlerce kişi yaralanır. Hasan Ocak 21 Mart’ta kaybolur. Anne Emine Ocak, aile ve arkadaşları Hasan Ocak’ın bulunması için canla başla çabalar. 15 Mayıs’ta Ocak’ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulunur.

Hasan Ocak’ın bulunması kayıplar mücadelesinde yeni bir dönemin başlaması için bir kapı açar. 27 Mayıs 1995’te 15-20 kişi kadardır Cumartesi Anneleri. Her hafta Galatasaray Meydanı’ndaki kalabalık artar. 170 hafta aralıksız süren mücadelenin ısrarı devletin tahammülsüzleşmesini beraberinde getirir, 15 Ağustos 1998’de gözaltılar başlar. Eylemlere izin verilmez ama eylemler ısrarla sürer. 13 Mart 1999’a kadar her cumartesi, anneler ve onları destekleyenler için gözaltı günüdür. Galatasaray Lisesi önü yalnızca Cumartesi Anneleri için değil eşitlik, özgürlük, barış ve insanca yaşam isteyen herkes için adeta bir direniş okuludur. Üniversiteli devrimciler, kadınlar, sendikacılar, aydın ve sanatçılar Galatasaray Meydanı’nda yaşanan zulme karşı annelerin yanında dururlar.

Cumartesi eylemlerine 13 Mart 1999 tarihinde belirsiz bir süreliğine ara verilir. 10 yıllık bir aranın ardından 31 Ocak 2009’da oturma eylemleri tekrar başlar. Yitirilenler olmuş, küçükler büyümüş ve bu mücadeleye katılmıştır. Artık Cumartesi Anneleri/İnsanları kuşaklar aşan bir tarihe sahiptir.

2009’da tekrar oturma eylemine başlayan anneler bu kez devleti yönetenler tarafından sözde dinleniyordur. 5 Şubat 2011’de dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan Dolmabahçe’de Cumartesi Anneleriyle görüşür. Bilindiği üzere Erdoğan konuyu çözüme kavuşturacağını söyledi ve annelere söz verdi. Ardından TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesinde bir alt komisyon kuruldu. Rapor hazırlandı ve dava dosyası yeniden açıldı. 2020’de dava dosyası “zamanaşımı” nedeniyle yeniden kapatıldı.

Cumartesi Annelerinin büyük yankı uyandıran 700. Hafta çağrısı dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla yasaklandı. Galatasaray Meydanı’na gelen yüzlerce kişiye biber gazına, coplara, plastik mermilere maruz kaldı. Milletvekilleri, aydın ve sanatçılar, gazeteciler dahil alana gelen herkes polis tarafından tartaklandı.

O gün bugündür her hafta aynı işkence yaşatılıyor. Devleti yönetenlerin verdiği sözlerin bir hükmü yok. Birleşmiş Milletlerin 1992’de Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisinde, zorla kaybedilmenin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edilmiş olmasının da yönetenler nezdinde bir önemi yok. Bunlarla birlikte Anayasa Mahkemesi’nin Galatasaray Meydanı'nın kapatılmasıyla ilgili iki defa verdiği “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali" kararı da tanınmıyor. Yani her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda anayasa ihlal ediliyor, hukuk ayaklar altına alınıyor.

Her şeye rağmen Cumartesi Annelerinin onurlu mücadelesi, direnişi ve ısrarı sürüyor. Vicdanın, ahlakın, insanlığın zerresine sahip olan herkes yaşanan zulmü ve bu mücadele ısrarını görmeli. Cumartesi Anneleri bu ülkenin yüz akı, onurudur. Onurumuza sahip çıkalım…

Etiketler
Cumartesi Anneleri İnsan hakları