Sopalı, hileli, darbeli… Seçimlerimiz
Son on yıldır yaşadığımız süreç yalnızca egemenler açısından değil halk ve toplumsal muhalefet açısından da seçimlerin önemini kat kat artırdı. Tartışmaya değerdir ama bana kalırsa kısaca değindiğimiz bu uzun tarihin en önemli seçimi 14 Mayıs’ta yapılacak olandır.
“Seçim diye bir meselemiz ne zamandır var?” diye sorsak tarih bizi Tanzimat’la başlayan gelişmelere, yerel nitelikte olan muhassıl seçimlerine kadar götürür. En ciddi adım ise 1876 yılında ilan edilen Kanun-i Esasi’yle atılmıştır. Meclis-i Umumi adlı mecliste “Heyet-i Mebusan” ve “Heyet-i Ayan” adında iki grup oluşmuştur. Heyet-i Mebusan üyelerinin tayin edilmesi için 1876 yılında İstanbul’da bir seçim yapılmış, taşrada seçim söz konusu olamamıştır.
Meclis 80 Müslüman ve 50 Müslüman olmayan 130 kişiden oluşmuş, 1877 yılında, Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan bir törenle açılmıştır. Padişah 2. Abdülhamit’tir. Hemen ardından ilk toplantısını yapan meclisin kaderini etkileyecek olay Çarlık Rusya’sının Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesidir. Meclis-i Mebusan’ın ilk dönemi birkaç ay bile çalışamadan kapanır.
Bu dönemde meclis aynı seçim usulleriyle bir kez daha oluşturulmuştur. Ancak Osmanlı Rus Savaşı Osmanlı için ağır sonuçlar üretmektedir. Meclis üyelerinin açıktan Abdülhamit’e bir muhalefeti olamaz ama içten içe beliren rahatsızlığa padişahın tahammülü yoktur. Padişah meclisi kapatır ve sonra bugün de çokça konuşulan uzun istibdat dönemi başlar.
1908 SONRASI SEÇİMLER
23 Temmuz 1908’de bir devir sona erer, anayasa tekrar yürürlüğe girer. Hürriyet, müsavat, uhuvvet dönemin ilericilerinin, devrimcilerinin sloganıdır. İstibdat rejimine son veren İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile Ahrar Fırkası aynı yıl sonbaharda yapılan seçimlere katılan iki yapıdır. İTC 281 koltuğun 280’ini kazanır ve 2. Meşrutiyet’in ilk meclisi Aralık 1908’de büyük bir coşkuyla toplanır.
Fakat seçimlerin ardından iki yıl içinde İTC içinden çıkan muhalefet Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı (HİF) oluşturmuştur, 1911’de yapılan ara seçimlerde önemli bir başarı göstermiştir. İTC bunun üzerine hızlıca bir seçim kararı almış, 1912’de yapılan seçimlerde yine büyük bir başarı elde etmiştir. Bu seçim 1908’de yapılana benzememektedir. İttihatçılar kazandıkları başarıyı baskıya ve oluşturdukları baskı ortamına borçludur. Bu yüzden de 1912 seçimleri tarihe “sopalı seçimler” olarak yazılır.
1912 seçimlerinde 6 sandalye dışındaki bütün vekiller İTC’ye aittir. Oluşan meclisin ömrü çok kısa sürer, feshedilir. Yenilgiyle sonuçlanan Balkan Savaşlarının etkisiyle İTC iktidardan çekilir, Hürriyet ve İtilaf Fırkası yeni hükümeti kurar. Bu hükümetin ömrü de 1913 yılındaki meşhur Bab-ı Ali Baskınıyla son bulur.
HİF’nın varlığını ortadan kaldıran İttihatçılar Ocak 1913’te yapılan seçimlere tek başlarına girerler. Böylelikle Osmanlı’nın son döneminin en uzun süreli meclisi oluşmuş olur. 1918’e kadar sürecek bu meclis ve iktidar devletin gerçek anlamda kaderini belirler. 1. Dünya Savaşına girmekle başlayan bu kötü macera savaştan yenik çıkılmasıyla, Talat Paşa Hükümeti’nin istifasıyla ve padişah Vahdettin’in meclisi feshetmesiyle son bulur.
Osmanlı Devleti’nin son seçimi 1919’da, ülkenin işgal edildiği koşullarda yapılır. Seçimleri Mustafa Kemal’in içinde yer aldığı, önderlik ettiği Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin adayları kazanır. Son Mebusan Meclisi Erzurum ve Sivas Kongrelerindeki kararları kabul ederek onaylamış ve Misak-ı Milliyi kabul etmiştir. Ancak bu kararın ardından önce İstanbul işgal edilmiş, vekillerin bir kısmı tutuklanmış ve sürgüne yollanmış, önce meclis tatil edilmiş, sonra da padişah tarafından kapatılmıştır.
YENİ DEVLET FİLİZLENİRKEN
Meclisin kapatılmasının ardından Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye adına valiliklere, bağımsız sancaklara, kolordu komutanlıklarına bir genelge göndererek olağanüstü yetkilere sahip olacak bir meclisin seçileceğini bildirir. Genelgede seçimin esasları da madde madde sıralanmıştır.
Kurtuluş Savaşı sürecini yürüten, Lozan Görüşmelerini yapan, Cumhuriyeti ilan eden ve yeni bir anayasa yapan Birinci Meclis 1920 seçimleriyle oluşturulmuş ve 1923 seçimlerine kadar görevini sürdürmüştür. Birinci Meclis’te Müdafaa-i Hukuk grubuna karşı yoğun bir muhalefet sergileyen ikinci grubu da bünyesinde taşır. 1923 seçimleri 72 ilde yapılmış ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nı kuracak grup seçimleri kazanmıştır.
1927’de yapılan seçimlere sadece CHF katıldı ve halk hazırlanan listeye oy verdi ve katılım oranı yüzde 23’te kaldı. 1927’den çok partili hayata geçtiğimiz 1946’ya kadar 1931, 1935, 1939, 1943 seçimleri dört yılda bir düzenli şekilde yapıldı. Bilindiği gibi bu süre zarfında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka gibi denemeler akamete uğradı.
Bu seçimler seçeneklerden birini seçmekten çok parti tarafından sunulan listelerin halk tarafından onaylanması anlamına geliyordu. Bununla birlikte CHP iktidarı seçimlere katılımı yüksek tutmak ve halkın seçimleri sahiplenmesini sağlamak için kampanyalar yapıyordu.
Tek parti döneminde yapılan seçimlerde 1. Meşrutiyet zamanında çıkartılan İntihab-i Mebusan Kanun-i Muvakkati esas alındı. Bu seçim kanuna göre seçimler iki dereceli ve basit çoğunluk sistemine göre yapıldı. Dolaylı oy sistemi de denilen bu usulde ilk seçmenler ikinci seçmenleri, ikinci seçmenler de milletvekillerini seçiyorlardı. Diğer yandan “açık oy, gizli tasnif” uygulaması vardı. Yani herkesin verdiği oy görülebiliyordu ancak oy sayımını kimse göremiyordu.
ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ
Açık oy, gizli tasnif sistemi çok tartışılmakla beraber 1946 yılındaki ilk çok partili seçimde de uygulandı. Ancak iki dereceli seçimden artık vazgeçilerek tek dereceli basit çoğunluk esasına dayanan model uygulamaya konuldu. Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Çiftçi ve Köylü Partisi, Türkiye Sosyal Demokrat Partisi, Türkiye Sosyalist Partisi’nin katıldığı seçimlerin galibi yüzde 85’lik oy oranıyla CHP olurken, DP yüzde 13’lük oy oranıyla ikinci parti oldu. Muhalefet bu seçimlerde hile yapıldığını, seçim sonuçlarının gerçek olmadığını söylüyordu.
1950 seçimleri hemen öncesinde çıkartılan bir kanunla seçimler tek dereceli, gizli oy, açık sayımına göre yapıldı. CHP iktidarının son bulduğu bu seçimde DP yüzde 55’2, CHP yüzde 39,6’lık oy oranına ulaştı. DP 416 sandalyeye sahip olurken CHP yalnızca 69 sandalyeye sahip olabiliyordu. Önceki dönemlerin demokratik olamayan sisteminin yerine getirilen, demokratik bir usulmüş gibi görünen sistem de esasında antidemokratikti. Liste usulü çoğunluk sistemine göre her seçim bölgesinde en yüksek oyu alan parti hak ettiğinin çok üzerinde oy alıyor, ikinci parti hak ettiğinin çok altında vekillik kazanıyor, diğer partilerin oyu ise hiç temsil edilmiyordu. Böyle bir seçim sistemiyle de sözün millette olmadığı ortadadır.
DP’nin iktidar CHP’nin muhalefet olarak gittiği 1954 seçimleri DP’nin hem oyunu hem de meclisteki sandalye sayısını yükselttiği bir seçim oldu. Yürürlükte olan sistem sayesinde DP vekilliklerin otuzu hariç hepsini elde etti. Seçim sistemindeki adaletsizliğe dair tartışmalar da bu seçimden sonra yükselecekti. Bu seçim başarısına rağmen bazı illerin DP’yi tercih etmemesi Menderes’i çok kızdırmıştı. CHP’nin yüksek oy aldığı Malatya başbakanın emriyle ikiye bölündü, Adıyaman il oldu. Cumhuriyetçi Millet Partisine Kırşehir’in gösterdiği teveccüh ise ilçe statüsüne düşürülerek cezalandırılmasına neden oldu.
1957 seçimleri DP’nin baskı siyasetinin gün be gün arttığı ve ekonomik krizin büyüdüğü bir dönemde gerçekleşti. Bu seçimde DP yüzde 48,6 oy oranıyla 424 vekillik elde ederken, CHP yüzde 41,4 ile yalnızca 178 vekillik kazanabildi. Seçimlerde yapılan usulsüzlüklerle birlikte sistemin yarattığı adaletsizlik artık gündemden düşmeyecekti.
27 MAYIS SONRASI…
DP iktidarı 27 Mayıs darbesiyle son buldu ve Menderes, Zorlu ve Polatkan idam edildiler. İdamlardan kısa süre sonra yapılan 1961 seçimlerine CHP, CKMP, YTP ve AP katıldı. 61 Anayasasıyla ikili bir meclis yapısı oluşturuldu. Meclis, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosundan oluşuyordu. 150 üyeli senatonun 15’ini cumhurbaşkanı atıyordu 27 Mayıs’ı yapan askerlerden oluşan Milli Birlik Komitesi üyeleri senatonun doğal üyeleri oluyor, geri kalan senato üyeleri seçmenler tarafından seçiliyordu. CHP’nin yüzde 36,7, AP’nin yüzde 34,8, CKMP’nin yüzde 14, YTP’nin yüzde 13,7 oy aldığı 61 seçimlerinde sağ toplam olarak oy oranını yükseltmişti. Artık koalisyonlar dönemi başlamıştır ve 65 yılına kadar kısa süreli koalisyonlarla hükümet kuruldu.
1965 seçimleri öncesinde yapılan düzenlemelerle Milli Bakiye Sistemi’ne geçilmiş, temsilde ülkemiz tarihinin en adaletli seçim sistemi olarak uygulamaya konmuştur. Bu sistem partilerin aldığı oya uyumlu bir meclis aritmetiği ortaya çıkmasını sağlıyordu. Antikomünist hezeyanı yükseltmeye çalışan, dini siyasetin bir aracı olarak kullanan AP’nin % 52,9 ile tek başına iktidar olduğu seçimlerin sonucunda Türkiye İşçi Partisi de mecliste yer alarak tarihi bir adım atma şansı yakalıyordu. CHP ise oy kaybetmeye devam etti, “ortanın solu” çizgisi sonrasında toplumda karşılık bulacaktı.
1965 sonrası sınıf mücadelesinin yükseldiği, toplumsal muhalefetin, öğrenci hareketinin devrimci harekete evrilmeye başladığı bir dönem oldu. 1969 seçimleri öncesinde TİP ve CHP’nin muhalefetine rağmen Milli Bakiye Sistemi kaldırılarak barajlı seçim sistemi getirildi. Yaşanan toplumsal mücadeleler, egemenlerin antikomünist sağ siyaseti seçimlerde etkisini gösteriyordu. Seçmenlerin sadece yüzde 64’ü sandığa gitti. AP yüzde 56,8’lik oy oranıyla tek başına hükümet kurdu ama ekonomik kriz, halk muhalefeti ve devrimci mücadele sağ iktidarın politikalarını istikrarlı biçimde yürütmesinin önüne geçiyordu. Bunlarla birlikte AP’nin kendi içinde yaşadığı krizler ve bölünmeler istikrarsızlığın diğer bir nedeni oldu. Egemenler çareyi orduyu devreye sokmakta buldular.
12 MART ASKERİ FAŞİST DARBESİ SONRASI SEÇİMLER
12 Mart Darbesi devrimci hareketleri bastırmak, önder kadrolarını imha etmek, rejimi “istikrarlı” hale getirmek amacıyla yapıldı. AP Hükümeti zorla istifa ettirildi ama meclis feshedilmedi, meclisteki partiler kapatılmadı. Darbeciler TİP’e elbette bu kadar toleranslı değillerdi, parti kapatıldığı gibi yöneticileri tutuklandı.
1973’te yapılan genel seçimlere Adalet Partisi (AP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP), Demokratik Parti (DP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Millet Partisi (MP), Milli Selamet Partisi (MSP), Türkiye Birlik Partisi (TBP) katıldı. Seçim sonuçları sağın bölündüğü bir tablo ortaya koydu. CHP sürpriz yaptı, yüzde 33’lük bir oranla birinci parti oldu. “Ortanın solu” çizgisinin ve Ecevit’in yakaladığı popülerliği ise yalnızca CHP politikasıyla açıklanırsa eksik olur. Dünyada ve ülkemizde yükselen sol dalganın içerisinde görmek gerekir. 1973’ten 1980 12 Eylülüne kadar ülkemizde yedi ayrı koalisyon hükümeti kuruldu. İlk kurulan koalisyon CHP-MSP koalisyonu oldu. Ardından 1. Milliyetçi Cephe kuruldu.
Toplumun alabildiğine politikleştiği, hem toplumsal muhalefetin hem de onun karşısında antikomünist sağ siyasetin ve sivil faşist hareketin palazlandırıldığı bir dönem olarak yaşanan 1973-1980 arasında kurulan Milliyetçi Cephe Hükümetleri sola karşı topyekûn saldırı siyasetinin icracısı oldular. Bu saldırı hükümet gibi resmi mekanizmaların yanı sıra emperyalist siyasetle iltisaklı kontrgerilla araçlarıyla yürütüldü.
Yüzde 66 civarında düşük bir katılımla gerçekleşen 1977 seçimlerinin galibi yüzde 41,4’le CHP oldu. Fakat tek başına iktidar şansını yakalayamadı. Hükümet Demirel öncülüğünde AP-MSP-MHP bilenleriyle oluşturuldu. Bu hükümetin düşmesinin ardından önce CHP azınlık hükümeti, ardından Demirel’in azınlık hükümeti kuruldu.
İşlerini hükümetlerle, kontrgerilla siyasetiyle göremeyen, “istikrarı” bir türlü sağlayamayan, toplumsal muhalefet ve devrimci hareketi engelleyemeyen egemenler şiddetli bir terör harekâtına giriştiler. Bu 12 Eylül askeri faşist darbesiydi.
BİTMEYEN 12 EYLÜL VE SEÇİMLER
12 Eylül’le birlikte Genelkurmay Başkanı başkanlığında ordu kademesindeki komutanlarla oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi, TBMM’yi feshetti, siyasi parti faaliyetlerini yasakladı ve bir yıl sonra tamamen kapattı. Anayasa, seçim yasası yeniden yapıldı. İlk sandık 1982 Anayasası için kuruldu.
6 Kasım 1983’te darbecilerin koydukları yasaklarla, veto yetkisiyle, yüzde onluk seçim barajıyla yapıldı. ANAP yüzde 45.1’le birinci parti oldu, Halkçı Parti yüzde 30.5’le ikinci parti, MDP yüzde 23’le üçüncü parti oldu. ANAP seçim sisteminin sağladığı olanakla aldığı oyun çok üzerinde milletvekili sayısına ulaştı.
1987 yılındaki seçimlerde siyasi parti liderlerinin yasakları kalktı ve seçimlere katıldılar. Bu seçimde seçim barajı yüzünden yaklaşık seçmenlerin yüzde yirmisinin oyları meclise yansımadı ve doğrudan doğruya en çok oy alan partinin işine yaradı. Yüzde 36 oy oranına sahip ANAP bu sayede meclis çoğunluğunun yüzde 64’ünü elde etti. SHP %24.8 oy oranıyla ikinci parti oldu ve ancak 99 vekillik kazanabildi. DYP %19.1 oy oranıyla 59 milletvekili çıkarttı. DSP %8.5, RP %7.2, MÇP %2.9, İDP %0.8 oyla baraja takıldı.
1990’lı yıllar kirli savaşın yükseldiği, faili meçhullerin, suikastların yaygınlaştığı, antikomünist siyasetin yeni terör konseptiyle güncellendiği yıllar oldu. 1991 seçimlerinde yüzde 27’lik oy oranıyla DYP birinci, yüzde 24’le ANAP ikinci parti oldu. SHP yüzde 20’yle, RP ise yüzde 16’yla mecliste yer aldı. SHP 91 seçimlerinde HEP’le ittifak yapmıştı ve Kürt milletvekillerinin meclisten cezaevine giden olaylar dizisi bu dönemde yaşandı. SHP bu dönem kurulan hükümetin küçük ortağıydı, büyük ortak ise DYP’ydi.
1995 seçimlerinin başarılı partisi ise sinyalleri daha önce yerel seçimlerde veren Refah Partisi oldu. RP 21,9 oy oranıyla birinci parti olurken ANAP 19,65, DYP 19,8, DSP 14,65, CHP 10,75 oy oranlarıyla mecliste yerlerini aldılar. Birinci parti RP, ANAP’la ittifak görüşmeleri yaptı, başarılı olamayınca ANAYOL hükümeti kuruldu. Bu koalisyon kısa süre içinde dağıldı ve ardından 28 Şubat sürecine kadar sürecek RP-DYP hükümeti kuruldu. Mesut Yılmaz'ın başbakan olduğu, ANAP, DSP (ANASOL-D) Hükümeti ise 28 Şubat kararlarının uygulayıcı bir misyonla hareket ederek ülkeyi 1999 seçimlerine kadar idare etti.
1999 seçimleri yerel ve genel seçimlerin birlikte yapıldığı bir seçim oldu. Öcalan’ın yakalanmasının etkisi DSP ve MHP’yi büyüttü. Sağın 90’lı yılların başından itibaren yaşandığı parçalı hal bu seçimde daha da arttı. Nitekim DSP yüzde 22,2, MHP yüzde 18, ANAP 13,2, DYP 12, kapatılan Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi 15,4’lük bir oranla meclis aritmetiğini oluşturdu. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit başbakanlığında kurulan DSP, MHP, ANAP hükümeti ekonomik krizin ardından gerçekleşen ve AKP’nin tek başına hükümet kurma gücüyle çıktığı 3 Kasım 2002 erken seçimine kadar sürdü.
Sonrasında gerçekleşen 2007, 2011, 2015 ve 2018 genel seçimlerinden AKP meclis çoğunluğunu sağlayarak çıktı. Şüphesiz en son referandum ve ardından 2018’de başkanlık sistemine geçilen seçimlere kadarki süreci ayrıca değerlendirmek gerekir.
SANDIĞA, SEÇİMLERE DUYULAN MECBURİYET
Kesintilerle de olsa yüz elli yıldır seçim, siyasetin en temel meselelerinden biri olmuş. İktidar sahipleri gücünü mutlaka sandıktan almak istemişler. 1908 sonrasında, Kurtuluş Savaşı yıllarında, tek parti döneminde mutlaka ve mutlaka temsil ve iktidar gücünü sandığa dayandırmaya çalışmışlar. 1950 sonrası rejim batılı emperyalist kapitalist kampta yerini tarif ederken sandık bu siyasetin temel dayanak noktalarından biri olmuş. Darbeciler dahi çok uzatmadan seçim sandıklarını kurmuşlar.
Bütün bu tarihsel kesitteki seçimlerin demokratik bir rejimin temel göstergesi olduğunu kolay kolay kimse iddia edemez. Aksine çoğu zaman seçimler egemenlerin ülkeye biçtiği kaderi sandıkla onaylatma işlevi görmüşler. Halkın en az yüzde yirmisinin oyunun hiçe sayıldığı, barajlı bir seçim sisteminin demokratik olduğu iddia edilemez. Kaldı ki demokrasi yalnızca belirli zamanlarda önümüze sandığın önümüze koyulması değildir.
Bununla birlikte özellikle son on yıldır yaşadığımız süreç yalnızca egemenler açısından değil halk ve toplumsal muhalefet açısından da seçimlerin önemini kat kat artırdı. Tartışmaya değerdir ama bana kalırsa kısaca değindiğimiz bu uzun tarihin en önemli seçimi 14 Mayıs’ta yapılacak olandır. Elbette seçimi toplumsal muhalefet açısından varlık ya da yokluk meselesi olarak değerlendiremeyiz. Sonuç ne olursa olsun, hayat devam ediyorsa siyaset de mücadele de sürer. Ama 14 Mayıs seçimlerinin sonuçları hayatın nasıl süreceğine dair önemli bir dönüm noktası olacak.
KAYNAKLAR
Taner Timur, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, İletişim Yay. 1991
Feroz Ahmet, Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980), Hil Yay., 1982.
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi 6-7. Cilt, İletişim Yay.
Kenan Olgun, Türkiye’de Cumhuriyetin İlanından 1950’ye Genel Seçim Uygulamaları
Kaan Akman, Geçmişten Günümüze Türkiye’nin Seçimleri
https://bianet.org/bianet/siyaset/164654-1920-den-bugune-nasil-sectik-secemedik