Boğaz'ın incisi
Tarihi dokusu, kültürel zenginlikleri ve muhteşem doğal güzellikleriyle dünyanın en etkileyici şehirlerinden biri olan İstanbul’un en sevdiğim semtlerinden Kuruçeşme'de, kusursuz hizmet anlayışı ile 28 yıldır adeta bir inci gibi parlayan Mavi Balık damağımda hep ayrıcalıklı bir yere sahip olmuştur.
1995yılında Kuruçeşme’de Mermerci ailesine ait binayı kiralayan Mehmet Parlak, binanın altına kardeşleri Cemal ve Kemal Parlak ile 1974 yılında Feriköy’de kurdukları Üçler Market’in bir şubesini açıyor. Marketin üst katını da balık lokantası olarak işletmeye başlıyor. Benim Mavi Balık ile ilk tanışmam adının Mavi Yeşil olduğu o yıllara rastlıyor. 2000 yılında isim değişikliğine gittiklerinde ben de yavaş yavaş müdavimleri olmaya başlamıştım. Benim için hep ayrıcalıklı bir yere sahip olan Mavi Balık’a en son pandemi öncesinde gitmiştim.
Bu zorunlu ve uzun aranın ardından işlerimin yoğunluğu nedeniyle de bir türlü gitme fırsatı yakalayamadığım Mavi Balık’a olan hasretimi Amerika’da bilgisayar eğitimi aldıktan sonra yurda dönerek işin başına geçen ailenin ikinci kuşak temsilcisi Yüksel Parlak’ın davetiyle giderme fırsatını yakaladım. Bu köklü işletmenin temeline Mehmet Parlak tarafından ilk gün konulan harcın ne kadar sağlam olduğunu pandeminin sektörde yarattığı depremden hiç hasar almadan çıktığını görerek bir kez daha anladım. Ama bu temelin üzerindeki yapıyı sahip olduğu vizyon ile güçlendiren ve geliştiren Yüksel Parlak’ın hakkını da teslim etmem gerekiyor.
İstanbul Boğazı'nın tarihi ve ikonik yapılarıyla bütünleşen panoramik deniz manzarasına eşlik eden şık ve ferah dekorasyona sahip Mavi Balık geride kalan 28 yılda kendini çok geliştirdi ama kaliteli ürün ve hizmet anlayışından hiç taviz vermedi. Hala ilk gün olduğu gibi taze ve kaliteli ürünlerle orijinal reçetelerine sadık kalınarak hazırlanan deniz ürünleriyle misafirlerine muhteşem bir yemek deneyimi yaşatıyor. Bu anlayış eski yıllarda İstanbul Boğaz’ında bulunan balık lokantalarının değişmez felsefesiydi.
Hatta bu lokantaların kalitesi müşterilerine servis edilen lakerdanın, beyaz peynirin ve çirozun lezzeti ile ölçülürdü. O yıllarda İstanbul’a getirilen en kaliteli beyaz peyniri, İstanbul’da yapılan lakerda ve çirozun en iyisini sunmak iddialı balık lokantaları arasında bir rekabet konusuydu. Bugünlerde ise artık müşteriye beyaz peynirin, lakerdanın en ucuzu ikram edilirken gerçek çiroz neredeyse sofralarda bulunmaz oldu.
İlk günkü kalite ve lezzet anlayışından vazgeçmeyen Mavi Balık’ta uzun zamandır yeme imkanı bulamadığım kalite ve lezzette bir lakerda yedim. Geleneksel reçeteye sadık kalınarak hazırlanmış neredeyse iki parmak kalınlığında, lokum gibi ve az tuzlu torik lakerdası gerçekten her türlü övgüyü hak ediyor. Mezelere geçerken eski tecrübelerimden yola çıkarak ve porsiyonların büyüklüğü nü göz önüne alarak azar azar servis etmelerini istedim. Geleneksel mezelerin yanı sıra Yüksel Bey’in menüye eklediği yeni seçeneklerden de deneme şansım oldu.
Özel hazırlanan rokfor peynirli sos ile servis edilen “Karidesli Deniz Börülcesi”, Arjantin kırmızı karidesinden yapılan “Karides Carpaccio”, küp kesilip oyulmuş soğuk karpuzun içine nar ekşisi ile harmanlanmış avokado, keçi peyniri, şeftali konularak servis edilen “Melon Cup” ve “Balık Mantı”nın dikkatimi çeken lezzetler olarak bir adım öne çıktığını söyleyebilirim. Menüye yeni eklenen ürünlerin genç müşteri kitlesi tarafından daha fazla ilgi göreceğini düşündüğümü de ayrıca belirtmek istiyorum.
Bu arada birbirinden lezzetli mezeleri azar azar sipariş vermelisiniz. Aksi takdirde balık ve deniz mahsulleri için midenizde yer kalmayacağını bilmenizi istiyorum. Bu konudaki seçiminizi Boğazın mavi sularına bakan, İstanbul'un yeşil tepelerine sırtını dayamış Mavi Balık’ın her zaman olduğu gibi taze mevsim balıkları ve deniz mahsulleri ile dolu olan mostrasından yapmanızı öneriyorum.
ANADOLU YAKASI’NIN YENİ İTALYANI
İstanbul Anadolu Yakası’nın en keyifli lokasyonlarından biri olan Göztepe Parkı’nın tam karşısında yeni açılan Ristorante Umberto, İtalyan mutfağının klasikleşen lezzetlerinin modern bir yorumla sunulduğu menüsü kadar şık ve ferah dekorasyonuyla da dikkat çekiyor. Kapıdan girer girmez dikkatinizi çeken ve restoranın adeta simgesi haline gelen avizeyi Venedik’in cam sanatıyla ünlü olan Murano Adası’ndan getirtmişler.
Başarının detaylarda gizli olduğu felsefesinden yola çıkılarak Akkomarka tarafından kurulan Ristorante Umberto’nun mutfağının başında genç ve başarılı Şef Özgür Yavuz var. Açılış öncesinde Özgür Şef ve ekibi de uzun ve titiz çalışma yürüterek klasik İtalyan lezzetlerinin modern yorumlarından oluşan selektif bir menü oluşturmuşlar. Umberto’nun menüsünde burrata, carpaccio, ızgara deniz mahsulleri tabağı gibi klasik başlangıçlardan pizza çeşitlerine, salatalardan makarnalara ve risotto çeşitlerine, ana yemeklerden tatlılara pek çok alternatif yer alıyor.
Misafirlerine birbirinden lezzetli pek çok seçenek sunan Umberto’nun menüsünde yer alan tüm ürünler orijinal reçetelere göre hazırlanıyor ve mideye olduğu kadar göze de hitap eden çok özel sunumlarla servis ediliyor. Menüde yer alan ürünlerin büyük çoğunluğu yerli üreticilerden tedarik edilen hammaddelerle hazırlanıyor. Özgür Şef Umberto’nun menüsünü mevsimsel olarak tasarlamış. Bu nedenle hangi mevsimde gelirseniz size en taze ürünlerle hazırlanan yemekleri sunuyor. Dikkatimi çeken bir başka özellikleri de menüde yer alan ürünlerin tamamının sipariş üzerine hazırlanarak servis edilmesi.
Bu nedenle Umberto’ya geldiğinizde menüde yer alan salata çeşitlerinden en az birini mutlaka denemelisiniz. Pizza ve makarna çeşitlerine gelince bence tercihi Özgür Şef’e bırakmalısınız. Bana önerdiği seçenekler damak hafızamda gerçekten çok hoş izler bıraktı. Bir sonraki ziyaretimde deneyeceğim alternatifleri gerçekten merak ediyorum. Keyifli bir yemeğin finalinde çok beğenilen geleneksel İtalyan tatlılarından biri olan ve siparişiniz sonrasında “a la minute” olarak hazırlanıp taze olarak sunulan Tiramisu’yu denemeden Umberto’dan ayrılmama