Daha yaşanılabilir bir dünya inşa eden toplumun parçası olabilmek

Sürdürülebilirlik ve yaşadığımız gezegeni beslemek hayatımızın her noktasında yerini aldı. Kuşku yok ki yakın gelecekte çok daha fazla karşımıza çıkacak.

Sürdürülebilirliği kaynaklarımızı kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanırken, bir yandan da gelecek nesiller için koruyabilmek ya da bugünün ihtiyaçlarını yarının kaynaklarını tüketmeden karşılayabilmek olarak tanımlayabiliriz.

Bireyleri ve gelecek nesilleri beslemek için her şeyden önce sürdürülebilir gıda ve sürdürülebilir gıda sistemlerine ihtiyacımız var.

Bunun için de yerel üretimi ve yereli daha fazla desteklemek, sürdürülebilir tarım-hayvancılık-balıkçılık konularında farkındalığı arttırmak atmamız gereken ilk adımlar olmalı.

Sürdürülebilir gıdanın en önemli kriterleri doğal kaynaklara zarar vermeyi ve israftan kaçınmayı amaçlaması.

Bu anlayışla, gıdaya dair tüm üretim sürecini doğal kaynaklara zarar vermeden en yüksek verimle yapmaya çalışırken, gıdanın dahil olduğu her aşamada israftan kaçınmayı amaçlamalıyız.

Bugün tabağımızda olan her gıdanın gelecek nesillerin sofralarına da ulaşabilmesini sağlamak en büyük hedefimiz olmalı.

Ancak bunu gerçekleştirebilmek için sorumlu bir iş modeliyle üretimden dağıtıma ve hatta tabaklarda kalan ürünlerin tekrar değerlendirilebilmesine kadar tüm sürecin merkezinde her zaman sürdürülebilirliğin bulunması gerekiyor.

Sürdürülebilir gıda; temelde toplum ve gelecek nesiller için gıda güvenliğini ve beslenme güvencesi sağlayan aynı zamanda doğal kaynakları koruyup, ekonomik ve toplumsal refahı teşvik eden sistemler olarak tanımlanıyor.

Sürdürülebilir gıda sistemleri için gıdanın üretimden tüketime kadar olan tüm aşamalarını kapsayacak bir sistem olması gerekiyor.

Gıda atıklarının önlenmesinden yerel üreticinin ve ürünlerin korunmasına; yüzde yüz et, balık, bal, meyve sebze izlenebilirliğinden, sürdürülebilir kaynakların kullanılmasına; gıda ve ürün güvenliğinden hayvan refahına kadar tüm süreçleri çevreye ve doğaya saygılı bir biçimde yürütmeliyiz.

Tarım için kullanılabilir toprak alanlarının daralması, sera gazları salınımının artması, biyoçeşitliliğin azalması ve su kaynaklarının nitrat kirliliğine maruz kalması, toprağa aşırı pestisit uygulanması, ekosisteminin dengesini kaybetmesine yol açıyor.

Bir anlamda yaşadığımız dünyayı hasta ediyor. Toprak, su, hava yani gezegen hasta olunca insanların da sağlıklı olması mümkün olmuyor.

Yaşadığımız dünyayı beslemek ve iyileştirmek, bireyleri ve gelecek nesilleri iyileştirmek ve beslemek ile aynı amaca hizmet ediyor.

Bunun için de sürdürülebilir gıdaya ve sürdürülebilir gıda sistemlerine ihtiyacımız var.

Yerel üretimi ve yereli daha fazla desteklemek, sürdürülebilir tarım-hayvancılık-balıkçılık konularında farkındalığı arttırmak sürdürülebilir gıda ve beslenmenin ilk adımlarından olabilir.

Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için sürdürülebilirliği yaşamımızın odağına koymalıyız.

İnsanlar artık sadece kendi hayatlarını değil tüm ekosistemi de koruma yönündeki farkındalıkları ile birlikte ‘Sürdürülebilir Beslenme’ kavramını benimsiyor.

Bu farkındalık toplumun ve dünyanın geleceği için kritik derecede önem arz ediyor.

Doğanın temizleyebileceğinden fazlasını kirletirsek, ihtiyacımızdan fazla tüketirsek, kaynakları yenileyebileceğimizden fazla kullanırsak sürdürülemez bir yaşam inşa eden toplumun parçası oluruz.

O nedenle en çok ihtiyacımız olan şey, bugünün kaynaklarını kullanırken yarını tüketmiyor olmak.

Bu bilinci toplumun her kesimine yaymak ve yaşanabilir bir dünya inşa eden toplumun parçası olmak.