Maraş Katliamı’nın ardındaki sır
Eğer 43 yıl önce bugün Maraş’ta Yörükselim Mahallesi’nde yaşıyor olsaydınız, katliamın en korkunç saatlerini yaşıyor olacaktınız. Aleviyseniz, solcuysanız...
Eğer 43 yıl önce bugün Maraş’ta Yörükselim Mahallesi’nde yaşıyor olsaydınız, katliamın en korkunç saatlerini yaşıyor olacaktınız. Aleviyseniz, solcuysanız, aileniz gözlerinizin önünde satır, bıçak, silah ve sopalarla katledilecek ve sıranın size gelmesini bekleyecektiniz. Çaresiz ve umutsuz “aileme dokunmayım, beni öldürün” diğerkamlığı ile öne atılanların o çığlıklarını duyacaktınız. Sevgili Gerçek Gündem okuru daha çok dramatik örnekler verebilir ve sizlere çok dramatik öyküler sunabilirdik. Ama İnci Aral’ın Kıran Resimleri ne güne duruyor?
Ve eğer 43 yıl sonra o katliamı yaşamış biri olarak, Maraş’ta ölülerinizi anmak isteseydiniz, o meşum günleri anmanın yasaklandığını görecektiniz.
Maraş Katliamı sadece bir gece sürmedi. Yani devletin gaflet ve delalet içinde olduğu bir zaman dilimine işaret etmez. Tam dört gece ve gündüz süren bir katliamı anlatacağız. O dört gün boyunca devletin vatandaşına ulaşmadığı, erişmediği, onları katillerle ve makus talihleriyle baş başa bıraktığı bir zaman diliminden söz ediyoruz. Saat saat sayalım, tam 96 saat boyunca Maraşlı Alevileri ve Solcuları, ırkçı bir “arınma gecesine” teslim eden bir devlet ahlakından söz ediyoruz.
Olaylar nasıl başladı, nasıl gelişti?
Kim başlattı?
Kim resmi rakamlara göre 120, Alevi ve Solcu kayıtlara göre 500 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir provokasyonun müellifi idi?
Bu sorular 804 kişinin yargılandığı "Maraş Olayları" davasında çokça soruldu. Bazı mahalleri katillerden koruyan devrimciler de bu davalarda katillerle birlikte yargılandı. Sapla samanın karıştığı bu davalardan çıkan sonuçlara ilişkin bir yorum gereksiz. Zira katiller 120 ile 500 vatandaşı katletti.
Gazeteci bir başlık atmış. Siz de merak ediyorsunuz.
Maraş Katliamı’nın ardındaki sır neydi?
Hiç saptırmadan mevzuya girelim.
Maraş Katliamı tesadüfen halkın “galeyana” geldiği eski tabirle bir aksülamel yani tepki değildi.
Örgütlü ve önceden planlanmış bir katliamlar zinciri içinde Maraş’ın yeri neydi? Öncesinde 3 Eylül’de Sivas’ta Alibaba Mahallesi’ndeki Alevi nüfusa yönelik saldırılarda 10 kişi öldürülmüş ve 93 kişi yaralanmıştı. Maraş Katliamı bir final de değildi. 1980 Temmuzu’nda Çorum’da 57 kişinin katledilmesi ve yüzlerce kişinin yaralanması ile son bulan bir zincir tamamlanacaktı.
Maraş’a geçmeden Malatya’da yaşanan olaylar ve vandalizme bir parantez açmak gerekir. Zira uygulanan yöntemin açığa çıktığı bir örnek olması ve diğer katliamlarla benzerliği açısından önemliydi. 17 Nisan 1978’de Malatya’nın Adalet Partili Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu evine gönderilen bombalı paketin patlaması ile öldürüldü. Ardından başlayan olaylarda 8 kişi öldürüldü, 20’si ağır 100 kişi yaralandı. Binden fazla ev ve işyeri tahrip edildi.
O gün aynı postaneden Fendoğlu’nun yanı sıra iki adrese daha aynı bombalı paket gönderilmişti. Bombanın adresleri: Pazarcık, Kahramanmaraş CHP İlçe Başkanı Memiş Özdal, Adıyaman Emniyet Müdür Yardımcısı Abdülkadir Oltu ve Adanalı iş insanı Ahmet Akalın'dı.
Yani bomba siyasi görüş farkının ötesinde, kaos ve provokasyon adresine gönderiliyordu.
Asıl adres ise yukarıda andığımız zincirin tamamlanmasına matuftu..
O yıllarda “Verimli Hilal” diye bilinen bir paradigma ile Orta Anadolu illerinin milliyetçi ve muhafazakar bir yapıya dönüştürülmesi için hazırlanan bir senaryo işte bu tür katliamlar dizisi ile gerçekleşecekti.
Maraş’ta fitili çakan kimdi? Olaylarla ilgili olarak dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e MİT içinden gönderilen ve Ecevit’in raporun üzerine kendi el yazısı ile ekli bilgi çok ciddi bir kaynaktan verilmiştir. Değerlendirilmesinde yarar vardır” notunu düştüğü bu tarihi belgenin “Yapılan Bazı İşler ve İşlemler” başlığının 2. Maddesinde CHP’nin iktidarı almasından sonra yaşanan büyük olayların (Malatya, Sivas, Kahramanmaraş) MİT’in hükümete hiçbir bilgi vermediğine dikkat çekilerek, Maraş Olayları’nın MİT içinden raporda isimleri zikredilen isimler tarafından organize edildiği iddiası dile getiriliyordu.
Söz konusu rapora göre MİT Adana Bölgesi’ni ele geçiren belli bir siyasi görüş, bu sayede rahatlıkla Maraş Olayları’nı “tertip ettirmiş”, olaylar sonrasında da olayları yapan ve yaptıran milliyetçi görüşten olanlara ait bilgiler sıkıyönetim mahkemelerinden “saklanarak” sadece sola ait bilgiler verilerek, olayları solun başlattığı izlenimi verilmeye çalışılmıştı.
Resmi tamamlayalım.
1978 yılının bir başka önemi, o yıl askeri darbeyi kafasına koyan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları darbenin hazırlık çalışmaları için bir çalışma grubu kurmuştu. Bu grup darbeye giden o yolun kilometre taşlarını planlayacaktı. Grup sadece Genelkurmay 2. Başkanı Haydar Saltık’a rapor veriyordu.
Maraş Katliamı başladığında dönemin Başbakanı olarak Bülent Ecevit telefonla Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’i aradı. Olaylara müdahale etmesini istedi. Cevap. “yeterli gücümüz yok” şeklindeydi. NATO’nun en kalabalık 2. Ordusu, katliama müdahale edecek gücünün olmadığını söylüyordu. Oysa bu görüşme trafiği devam ederken çocuklar boğazlanıyordu.
Sonunda askerin ne istediği anlaşıldı. Sıkıyönetim ilan edilirse müdahale edeceklerdi. Ecevit’in “sıkıyönetim ilan edilmesi için o olayı tertip ettirdiler” dediği bu süreçte, Maraş’ta sıkıyönetim ilan edilmesini yeterli bulmayan Türk silahlı Kuvvetleri 13 bölgede sıkıyönetim ilan edilmesini istiyordu. Düşünün: bu pazarlık yapılırken, insanlar ölmeye devam ediyordu.
Sonunda askerin istediği oldu. 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Daha da önemlisi ısrarla istenen “Eşgüdüm Komitesi” de kabul edilmiş ve asker sıkıyönetim bölgelerinde siyaset ve demokrasiye ortak edilivermişti.
Bugün, Maraş Olayları dolayımı ile sıkıyönetimin ilan edildiği gün olması nedeniyle bu yazıyı kaleme aldık. O meşum günle başlayan süreç sonunda 12 Eylül Askeri Darbesi ile “çalışma grubu”nun işini tamamladığı bir dairenin tamamlanmasıydı.
Unutmamak gerekir…