AKP’den önce taş devriydi

İnanır mısınız, ambulans yoktu. Hastalarımızı iki kişi sedye ile taşırdık. İyi koşarsak, hastayı hastaneye yetiştirirdik. Şanslı olanlar at arabasına filan...

İnanır mısınız, ambulans yoktu. Hastalarımızı iki kişi sedye ile taşırdık. İyi koşarsak, hastayı hastaneye yetiştirirdik. Şanslı olanlar at arabasına filan koyardı. Yoksa sizlere ömür…

Çok zor zamanlardı. 2000’lerin başında evlerde buzdolabımız yoktu. Büyük buz kalıpları alır, birayı öyle soğuturduk. ‘Bira mı?’ demeyin. O zamanlar bira da su gibi ucuzdu. Neyse biz konumuza dönelim. Suyumuzu balkona koyduğumuz küplerde soğuturduk. Yazları başa dertti. Yemekler ise telli dolap dediğimiz dolaplarda muhafaza edilirdi. Hiç olmazsa sineklerden koruma lüksüne sahiptik. Yani anlayacağınız eti hemen yemek zorundaydı. Buzluk olmadığı için et bozulurdu. Evet, her eve et girerdi ama konumuz bu değil.

2000’lerin başıydı. Kadınlarımız/erkeklerimiz çamaşır yıkamak için ırmak kenarlarına giderdi. Ellerinde sopalarla kirli çamaşırlar bir güzel dövülür, kirlendiğine pişman edilirdi. Öyle kot mot yok. Yokluk yılları, kotu olanlar da paralansın diye ırmak kenarında taşa sürterdi. Yaaa işte böyle…

Ne zamanlardı! 2000’lerin başıydı. Yol yok. Bildiğin patika, biraz yağmur yağsın her yer çamur. Cadde dediğin en kabadayısından parke taşlı. Asfalt nerdeeee, o yollardan geçmek için tabii ki para ödenmezdi. Ama konumuz bu değil. Çoğumuz eşek ve at ve dahi deveye binerek yolculuk yaptığımız için toprak yolları dert etmezdik. At arabası olan ailelere gıpta ile bakardık. O yıllarda at arabalarından yüksek vergi alınmazdı ama biz yine de binemezdik.

Evlerde elektrik yoktu. Mum yakardık. Gelir durumu iyi olanların idare lambası vardı. Gaz yağı yakardı. Gaz ucuzdu ama konumuz bu değil. Elektrik olmayınca TV de izleyemezdik. 2000’lerin başında zaten her evde TV nerdeee, mum ışığında elimizle gölgeler yapar öyle eğlenirdik. Bazen elektrik geldiğinde bütün ışıkları yakar, keyfini çıkarırdık. Elektrik pahalı değildi. Ama konumuz bu da değil.

2000’lerin başıydı. Kimse hatırlamaz ama biz unutmayız. Mini minnacık bir havaalanı vardı. O havaalanındaki uçaklar pır pır dediğimiz pervaneli uçaklardı. İstanbul’dan Ankara’ya gitmek saatler sürerdi. Bütün havaalanları devletindi. Para ödenmezdi. Konu bu değil.

2000’lerden önce yemek çeşitleri bu kadar çok değildi. Hemen her evde börek, et, inanmayacaksınız ama patlıcan bile vardı. Ama ağzımızın tadı tuzu yoktu. Her şeyi yerdik ama leblebi tatlısı olmadan yaşanır mı? Yaaa, biz de o hayata hayat demezdik.

Çok karanlık zamanlardı. Ta, 2000’lerin başıydı. Haberi gazeteden okurduk. Ellerimiz mürekkep içinde kalırdı. Bir iki TV kanalı vardı ama her kafadan bir ses çıkardı. Her şeyi eleştirmeyi marifet sanırlardı. Uyumsuz bir medyaydı. Uykumuz kaçardı. Ali Kırca diye bir adam vardı. Bir salon dolusu farklı görüşteki insanı konuştururdu. Neyse ki o huzursuzluk bitti. Şimdi erkenden uyuyabiliyoruz.

Öyle her yerde üniversite nerdeeee, notu kıt hocalar vardı. Bilim insanı yetiştireceğiz diye kılı kırk yarar, üniversiteleri bize dar ederlerdi. Parayı veren düdüğü çalamazdı. Necip Anadolumuzda esnafımız meteliğe kurşun atardı. Şimdi öyle mi? Her mahalleye bir üniversite, yaaaa işte böyle.

Yazdıkça içleniyorum. Adeta milattan önce 2000’ler gibiydi. Devlete ait bir sürü fabrika vardı. O fabrikaların bacaları vardı. Üretim yaparlardı. Mesela kağıt üretmek için o bacalardan duman çıkardı. Düşünebiliyor musunuz? Duman… Yaaaa şimdi öyle mi? Hepsi kapandı. Tuvalet kağıdının tanesi bir ekmek fiyatına ulaştı ama konumuz bu da değil.

2000 yılı zamanlarıydı. Her kafasına esen sokağa çıkar, fikrini savunurdu. Memleket çat diye ortadan bölünecek diye korkuyla beklerdik, ben diyeyim kaos, sen de anarşi… Şimdi öyle mi? E beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde, eski hatıralar küllendi. Aman ha eşelemeyin…

2002 yılıydı, memleketimizin parası değerliydi. Dolar 1.64, Euro 1.62 idi. Sakın aklınıza bir şey gelmesin. O kadar pahalı Türk Lirası ile ihracatçı nasıl satış yapsın? Kimse bu güzide topluluğu düşünmezdi. Canı çeken yurtdışına giderdi. Memleketin paraları har vurulup harman savrulurdu. Konumuz bu mu sandınız? Vallahi değil.

Zor yıllardı. 2000’lerin başı gibiydi. Henüz dünya devleti olmamıştık. Avrupa Birliği ile müzakere süreci başlamıştı. Bazı vatan hainleri umutlanmıştı. Türkiye sanki Avrupa Birliği’ne girecek gibiydi. Tabi ki girmedik. Dünya devleti olmak gibisi var mı? Biz dünyaya gideceğimize dünyayı ülkemize getirdik. Batılılar gelmedi ama onlar zaten bozguncu…

Bu yazı böyle istediğiniz kadar uzayıp gider. 20 yıllık AKP iktidarı kendisinden soğuyan 6 milyonluk yeni seçmen olacak Z kuşağına güya ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. 20 yıl koskoca bir jenerasyon demek. Umutsuz, geleceksiz, ülkesinden gitmek isteyen bir kuşağı, sürekli kendini tekrarlayan prompter yazarlarının incileri ile tutmaya çalışan bir iktidar aklı... Ama konumuz bu değil.