“Bay Kemal”
Siyasete zerafeti getiren Bülent Ecevit’ti. Muhatabına “sayın filanca” diye hitap eder ve aslında yaptığı polemikte söylemediğini bırakmazdı. Bir tür “kadife...
Siyasete zerafeti getiren Bülent Ecevit’ti. Muhatabına “sayın filanca” diye hitap eder ve aslında yaptığı polemikte söylemediğini bırakmazdı. Bir tür “kadife eldiven içinde demir yumruktu.” Zehir zemberek söylevler verir ama muarızları bile ondan bahsederken “Sayın Ecevit” diyerek yanıt vermek zorunda kalırdı.
İstisnası var mıydı? Tabii ki vardı. Ecevit Güneş Motel adı verilen skandalla Adalet Partisi’nden (AP) ayrılan 16 milletvekilini bakanlık vaadi ile ayarttığında, Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel, bu muvazaalı oylama ile iktidara gelen Ecevit’i başbakan olarak tanımamak için “Hükümetin Başı” lakabıyla anmaya başlamış ve aralındaki buz cunta koşullarında bile bir daha erimemişti.
Siyasetçilere ad ve lakap takılmasında memleketimizde de veciz örnekler mevcuttu. Demirel, ABD ile rabıtasından ötürü “Morrison Süleyman” oluvermiş, MSP Lideri Necmettin Erbakan’ı aşağılamak isteyenler “hacı/takunyalı “ diye hitap ederek kendi kalelerine gol atmış, MHP lideri Alparslan Türkeş sevenlerinin “başbuğu” düşmanlarının “führer”i olarak anılmıştı.
Siyaset literatürü de bu ad/lakap salgınından ziyadesiyle etkilenmişti. Benim kuşağım -ben de dahil- bir tane bile kitabını okumadan Lenin’in taktığı lakapla “Dönek Kautsky”den söz etmeyi bir duruşla özdeşleştirmişti. Niye? Çünkü Lenin, Kautsky’nin Bolşevik Devrimi’ni incelediği Proletarya Diktatörlüğü eleştirisine onun devrim istemediği yönündeki yargısı ile yanıt vermişti.
Muhatabını, düşmanını, muarızını “ötekileştirmek” ve kitlelerin önünde gülünç ve aşağılık bir dönüştürmek için isim takılmasını “teorize” eden kişi ise tüm zamanların belki de en büyük propagandacısı ve sonrasında adı anılmasa da yöntemleri çokça kullanılan Joseph Goebbels’ti. Nazi Almanyası’nın bu kudretli isminin propagandada kullanılması gereken yöntemlere ilişkin aforizmaları sonrasında adeta bir alfabeye dönüşecekti.
Zaman zaman yazılarımda Nazi’lerin propaganda yöntemlerinden söz etmeye gayret ediyorum. Zira günümüz siyasetinde, bu yöntemin bırakın ilham vermesini, aynen alınıp kullanıldığını gözleme şansına sahibiz. Dolayısıyla gerek içinde yaşadığımız devlet aygıtı gerekse toplumsal düzenin yeniden üretilmesi/toplum mühendisliği projesinde Nazi yöntemlerinin teşhir edilmesi önem taşıyor.
Nazi propagandacılarının kullandığı bir algı yönetimi ise şuydu:
“İsim Takma (Name calling): Herhangi bir kanıt sunmadan, aşağılayıcı terimler kullanarak kınanması veya reddedilmesi istenen insanları, şeyleri veya fikirleri yeniden tanımlamaktır. Bu teknikte aşağılayıcı kelimeler mantıklı argümanların yerine kullanılmaktadır ve akıl yerine duygulara hitap edilmektedir. En basit isim takma şekli, bir kişiye veya bir fikre doğrudan saldırmaktır.“ [1]
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “Bay Kemal” diye hitap edilmesinin ardındaki yöntem buydu. Böylece Kılıçdaroğlu küçümsenen, kıymetsiz, ‘sayın’ diye hitabı gereksiz olan bir birey konumuna indirgeniyordu. Peki vasfı neydi? Erkek oluşu. Bu nedenle “bay” diye tanımlansa yeterliydi. “Kemal” ise ön ismi ile hitap edilerek yine onu sıradanlaştırmaya dönük bir anlayıştı. Kim yapıyordu? Bir zamanlar “Tayyip” diye hitap edilen ve aklınca Recep Tayyip Erdoğan’ı küçümsediğini ya da erişilebilir olduğunu vurgulamaya çalışan elitlere kızan “şahsı” yapıyordu.
Önceki gün CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, partisinin cumhurbaşkanı adayının CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu olduğunu söylerken, "Gönüllerdeki aday falan değil, düz söylüyorum adayımız Bay Kemal" diyordu.
Hazin olan AKP tarafından bir propaganda yöntemi olarak kullanılan bu lakabın CHP içinden önemli bir isim tarafından içselleştirilerek kullanılmasıdır. Bir CHP yöneticisi de bunu kullanırsa, o takdirde yöntem tutmuş demektir. Ya da Sn. Kılıçdaroğlu’na dönük bu tür söylemlere kızılması da çok mümkün olmaz.
Başlangıçta hatırlarsanız Ecevit’in siyaset yaşamına kazandırdığı o zerafetten söz etmiştim. Muhatapları ne derse desin onun kendine yakıştırdığı bir başka lakap vardı. O bu lakabı kullanarak iktidar koltuğuna yürüdü. O lakabı ise siyasette propaganda yöntemleriyle para kazanan ya da toplumları manipülasyonlarla kandıran uzmanlar ve siyasetçiler değil, yaşlı bir Anadolulu kadın vermişti. 1973 kampanyasında ziyaret ettiği Aydın ve Şehzade Yarkadaş’ın evinde “Şehzade Yenge” Ay Karaoğlan bizi bu dar günlerden kurtar” dediğinde[2] ülkenin dağlarına taşlarına yazılacak bir “umudun” adını koyuyordu.
Demem o ki; siyasal rakibinizin size hakaret etmek için kullandığı lakabı kabul etmek o seçime 1-0 yenik başlamaktır. Kemal Kılıçdaroğlu benim gözümde hiçbir zaman “Bay Kemal” olmamıştır. Tıpkı AKP lideri Erdoğan’ın “Tayyip” olmadığı gibi…
[1] Bozkanat, Esra, “ALGI YÖNETİMİ VE PROPAGANDA: NAZİ ALMANYASI ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME 1*”, Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi • Cilt 16, Sayı 55, Ocak 2021, ISSN 2147-5377, ss. 74-94 DO1: 10.14783/maruoneri.822296, S. 80
[2] Akar Rıdvan, Dündar Can, “Karaoğlan”, İmge Yayınları, 2006, s.87