AKP’nin cehaletle imtihanı

Yapılan her hizmet, üretilen her iş mutlaka batıyla kıyaslanıyor ve metro açılışında olduğu gibi bizim metrolar pırıl pırılken, “Paris metrosunun damından sular akıyor…”

Önce bunu izleyin:

İlave TV adına sokak röportajları yapan Arif Kocabıyık çok mahir bir gazeteci. Ülkenin hali pür melalini özetleyen ve kimi zaman keyifle kimi zaman ise ibretle izlediğimiz söyleşiler gerçekleştiriyor. Bu nedenle de kimi çevrelerin tepkisini çekiyor. Darp ediliyor, saldırılara uğruyor ama vazgeçmiyor.

Yukarıdaki söyleşi de tam anlamıyla bir “klasik” özelliği taşıyor. Zira söyleşi yapılan kişi kendini “harikalar diyarı”nda sanıyor. Son derece kendinden emin, hatta Arif Kocabıyık’ın bilmemesine de şaşırıyor. Nasıl bilmez! Mercedes de BMW de Türk hepsini ele geçirmişiz (!) Amerika”yı ise ele geçirmeye gerek yok. Nüfusun yarısı Türk (!)

Niye bu kadar kendinden emin?

Çünkü AKP’nin Eski Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 16 Haziran 2013 tarihinde Belkıs Kılıçkaya’ya söylediğini doğrulayan bir durumla karşı karşıyayız.

Ne demişti Yıldız?

“Eğitim seviyesi arttıkça Ak Parti’nin hitap ettiği alanın daha da daraldığını görüyoruz. Anketler de bunu söylüyor.”

Doğru mu? Doğru. Gerçekten de ülkede yaşayan insanların eğitim seviyesi yükseldikçe AKP’den uzaklaştığı anlaşılıyor. AREA’nın “Seçmen Profili/2021” araştırmasında AKP’nin ülke genelinde yüzde 34.7 oranında oy alacağı tahmin edilirken, bu oran ilkokul ve daha alt düzeyde eğitim alanlarda yüzde 38.4’e kadar çıkıyor. Buna karşılık üniversite ve üzeri eğitime sahip seçmenlerin sadece yüzde 20.5’inin AKP’ye oy vereceği görülüyor.

O zaman umut kimde?

Cahil ve eğitimsiz nüfus yapısının ülkenin kurtarıcısı olduğu, buna karşılık en tehlikeli olanların profesörler olduğu vurgusundan hareketle, cahillerin kafasının daha “berrak” oluşuna övgüler düzülebiliyor.

Övgüyü kim düzüyor?

İnanmayacaksınız ama söyleşinin yapıldığı dönemde (Mart-2016) Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Denetleme Kurulu olan Prof. Dr. Bülent Arı katıldığı televizyon programında bakın ne diyor:

“Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar, o beyannamenin ben neresinden tutayım. Daha önce Jön Türklerin yaptığı gibi ateşe sürüklüyorlar Türkiye’yi. Türkiye’nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar, zihinleri bulanık.”

Peki en tehlikeli olanlar kim? Prof. Arı, meslektaşları profesörleri ilk sıraya yazıyor. Peki “hocanın” kanıtı var mı? Var tabi ki;

“Trafikte en tehlikeli tipler üniversite mezunlarıdır. Bakın normalde hiç okumamış kesimler trafikte bir şey verdiğiniz zaman ona uyarlar, bunlar sürekli tehdit oluşturmazlar. Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye’de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor.”

Yukarıdaki söyleşide konuşan vatandaşımız bu “hoca”nın”, “ferasetine güvendiği” kesimi temsil ediyor.

Peki bu kesimin bilgi dağarcığının, ülkeye ve dünyaya bakışının, yaşam felsefesinin kaynağı ne olabilir? Nasıl olur da Alman otomotiv sanayini Türklerin ele geçirdiğine, Amerika’nın gelişmişliğinin nedenini ise nüfusun yarısının Türk olmasıyla (sonra 250 milyona kadar çıkıyor!) izah eden bu aklı kim böylesine etkileyebiliyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan esin kaynağı olabilir mi? 20 Ocak’taki Esenyurt Meydanı’nda yaptığı konuşmada şöyle diyordu:

“Millet sokakta aç, açık... Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Fransa öyle, İngiltere öyle, Almanya öyle..."
Çıkan kısmın özeti: “sadece siz değil, gelişmiş ülkeler de aç ve açıkta…halinize şükredin”

Pardon! Onu Diyanet diyordu:

“Fiyatları tayin eden Allah’tır…”

Mantık silsilesi böyle devam edip gidiyor. Yapılan her hizmet, üretilen her iş mutlaka batıyla kıyaslanıyor ve metro açılışında olduğu gibi bizim metrolar pırıl pırılken, “Paris metrosunun damından sular akıyor…”
Oysa Paris metrosunun uzunluğunun 214 kilometre olmasına karşın AKP’nin 25 yıllık İstanbul icraatında yapılan metro uzunluğunun 122 kilometre oluşu ya da “Aç ve açıktaki” ülkelerden Almanya’da asgari ücretle geçinenlerin nüfus içindeki oranının yüzde 6.6, Fransa’da yüzde 11.6 olduğu ve buna karşılık Türkiye’de asgari ücretle çalışanların oranının yüzde 42 olduğu türünden gerçekliklerin “berrak zihinlerde” herhangi bir karşılığı olamıyor.

Zira yalan üzerinden rıza üretme dönemi hükmünü sürdürüyor…

Etiketler
Paris Metro