Ziya Selçuk'un bürokrasiyle imtihanı

Geleneksel Bürokratın Çalışma Yaşamının Yarısı Bir Üst Makama Gelmek, Diğer Yarısı da Orada Kalmak İçin Geçer “Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un Ankara’da...

Geleneksel Bürokratın Çalışma Yaşamının Yarısı Bir Üst Makama Gelmek, Diğer Yarısı da Orada Kalmak İçin Geçer

“Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un Ankara’da pek kaldığı yok. Haftanın neredeyse beş günü, farklı bir kentte. Fena mı, ülkeyi geziyor, nabız tutuyor diyenler de var ama Ankara’da konuşulanlar, bürokrasinin onu özellikle başkentten uzak tuttuğu yönünde. O gitsin, gezsin, dolaşsın, eğitimi biz yönetiyoruz diyorlarmış. Eğitimdeki kadrolara, yapılan ve yapılmayanlara bakıldığında, dünden bugüne hiç değişmemesi biraz da sanki bu yüzden. Ziya Hoca vitrin olarak kullanılıyor, gerisi bürokrasiye kalmış! Hani bürokrasiden kurtulacaktık?...” bu cümleler gazeteci Abbas Güçlü’nün yazısından.

Nagehan Alçı da kısa bir süre önce yazmış olduğu yazısında şunları ifade etmişti: "Onu biraz bürokrasiden bunalmış gördüm... Selçuk’un hedeflerinin bürokrasinin derin dehlizlerinde kaybolmasına izin vermeyelim."

Bürokrasi İstemezse Yaprak Kıpırdamaz mıymış mı?

Bu yazılanlardan sonra eğitim ve bürokrasi ilişkisine dair bazı saptamalar yapmak bir zorunluluk oldu. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk hatırlayacağımız üzere kendisi de eski bir bürokrat olarak Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yapmış ve 'Verimli bir çalışma ortamı ve katkı sağlama imkânı bulamadığım için' diyerek bu görevinden istifa etmişti. Ziya Selçuk aradan geçen zaman diliminde bürokrasiyle ilgili de şu paylaşımlarda bulunmuştu.

“Yeni bir giysiden parça alıp eski giysiyi yamamak... Tekno-bürokrasi sınav konusunda halıyı tersine süpürmeye devam ediyor. Kırk yıldır... 14:11 - 16 Eki 2017”

“Beyin en az enerjiyle en kısa zamanda işleri halletmeye çalışır. Bürokrasi uzun yoldan, çok insanla, yayılmacı tarzda hallet(me)meye çalışır. 14:25 - 8 Eki 2017”

Ziya Selçuk'un bürokrasiyle imtihanı - Resim : 1

Reformist Ekip ve Ankara Bürokrasisi Tartışması Hep Vardı Aslında

Bürokrasinin teorisine dair önceki yazılarımızda pek çok şey yazdık, çizdik. Cumhurbaşkanının ilk göreve geldiği günden bu yana aslında bu bürokrasi tartışmaları pek çok farklı yönüyle hep vardı aslında. Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’dan getirdiği ve reformist diye nitelenen ekip, Ankara bürokrasisinden farklı olarak “özlük hakları, makam, ek gösterge” gibi kavramları pek bilmezdi. Bu vb. pek çok nedenden bürokrasinin değişime direnişini de işin içine koyduğumuzda, birazdan aşağıda ifade edeceğimiz üzere Cumhurbaşkanı da defalarca bürokrasiyle ilgili şikâyetlerini gündeme getirdi.

Geleneksel Bürokratın Çalışma Yaşamının Yarısı Bir Üst Makama Gelmek, Diğer Yarısı da Orada Kalmak İçin Geçer

Şimdi bu konuyu tamamen teorik olarak ele alalım. Bürokrasi kuramlarına göre; geleneksel bürokrat, çalışma yaşamının yarısını bir üst makama gelmek, diğer yarısını da orada kalmak için geçirir. Durum ve kaygı bu olunca bürokrat, statükodan yana olur, kim güçlüyse ondan yana olur ve o koltukta kalmak için her yolu dener. İşte bu anlayış da reformları ve hızlı hareket etmeyi engeller. Böyle bir yerde kurumsallaşmanın yerini keyfi uygulamalar alır. Buradaki mesele kişilerin değişmesi değildir; sistemi oturtup kurumsallaşmayı sağlamadığınız sürece gelen yeni bürokratlar, bu çarkın bir parçası olup klasik bürokrata dönüşeceklerdir. Ve mevcut sisteme ne kadar nitelikli yeni bürokratları getirseniz de maalesef onları da öğüteceklerdir.

Statik ve Çıkarcı Bürokrasi Yerine Dinamik ve Reformcu Bürokrasi

İşte bu statik ve çıkarcı bürokrasinin yerine dinamik ve reformcu bürokrasiyi oturtabilmek için çalışılmalıdır. Ve yine bu klasik bürokrasinin en çok beslendiği noktalardan biri çift başlılıktır. En yukarıdaki çift başlılık anında, aşağıda farklı çıkarlar üzerine kurulu yeni bürokratik kliklere dönüşmektedir. Ve ardından gelsin yeni oyunlar, entrikalar. İşte tüm bunlar; yukarıdaki geleneksel bürokratın çalışma yaşamının yarısı bir üst makama gelmek, diğer yarısı da orada kalmak için geçer sözünü doğrulamaktadır.

Bürokratik Oligarşi ve Obez Devlet

Cumhurbaşkanı da sık sık gündeme bürokratik oligarşiyi ve obez devleti getirmiştir. Doğal olarak MEB’de de bürokratik oligarşiye izin vermemek ve bürokratik devlet aklını korumaya yönelik olarak adımlar atılma zorunluğu vardır, diğer bakanlıklarda da olduğu gibi.

Daha önceden Cumhurbaşkanı’nın; “Yetersiz kalan hiçbir bürokrat, makamı fuzuli yere işgal etmesin, şahsım üzerinden bürokratik oligarşi inşa edilmeye çalışılması asla kabul edilemez. Bizi bahane ederek kendini kurtarmaya, temize çıkarmaya çalışan herkes, benim gözümde başarısız kişidir. Açık söylüyorum; kurallar, kaideler dışında iş yapan bürokratik oligarşideki herkes sahtekârdır, dolandırıcıdır; bunlara yol vermeyin” sözlerini hatırladığımızda, bürokrasi de bir sorun olduğu ortadadır.

Ve diğer taraftan Abbas Güçlü ’nün ifade ettiği konular eğitimimizin başarısı adına çözülmesi gereken önemli konulardır. Ziya Selçuk’un daha da detaylandırılabilecek bürokrasiyle olan bu imtihanı eğitimimizin geleceğini de belirleyecektir. Nitekim Aristo’dan hareketle ‘’En iyi eğitim sistemi, sistem en kötü bile olsa en nitelikli kimselerin yönettiği sistemdir.". O halde eğitimdeki başarıyı liyakate uygun seçilmiş eğitim bürokratları sağlayacaktır. Ve bir lider olarak eğitim bakanları istedikleri yöneticiyi getirip götüremezse; mezarından John Locke, Rousseau, John Deweyi de kaldırıp, getirip eğitim başına koysanız bir şey yapamaz. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…

Etiketler
Ziya Selçuk