Ziya Selçuk'un Beşer'den tam insana giden çift kanatlı eğitim felsefesinin felsefesi
Çift Kanatlılık Çocuğun Hem Manevi Hem Maddi Yönünün Birlikte Götürülmek İstenmesidir Eğitim Felsefesinin Politik Boyutu Görülmemiştir Bütün Dünya Tarihi...
Çift Kanatlılık Çocuğun Hem Manevi Hem Maddi Yönünün Birlikte Götürülmek İstenmesidir
Eğitim Felsefesinin Politik Boyutu Görülmemiştir
Bütün Dünya Tarihi İdealizmin ve Materyalizmin Kavgasıdır
Pragmatik Parçalanmışlığın Çözümü Ontolojik Güvenlikken, İşlevselliğin Çözümü de Anthony Giddens’in Her Yönüyle İnsanıdır
2023 Eğitim Vizyonu yayınlandıktan sonra, bu konuyla ilgili pek çok yazı yazıldı çizildi. Tüm yazıların ve eleştirilerin ,zannımca, ortak özelliği tümünde bu vizyonun felsefesine dair olumlu ya da olumsuz bir şeylerin olmamasıydı. Eğitimin felsefi, sosyal ve tarihsel temelleri çalışan birisi olarak bize de bu konunun, özellikle eğitim felsefesine dair, yazmak düştü. Oysaki tam da belgenin en önemli yeri, incelenmesi gereken bölümüydü, bu belgenin ilk kısmını oluşturan “2023 Eğitim Vizyonu Felsefesi” kısmı. Eğitim felsefelerinin, eğitim sistemlerinin ana su depoları, can damarları olduğunu düşündüğümüzde, aslında en çok mercek tutulan yer bura olmalıydı. Gerek toplumumuzun felsefeye bakışından gerekse de farklı nedenlerden, eğitim felsefesi kamuoyunda hiç irdelenmedi.
Bu işin temeli olması gereken felsefe yine görmezden gelindi. Oysaki eğitim tarihimize baktığımızda, en büyük eksikliklerimizden biri; eğitimi bir felsefeye ve sistem düşüncesine dayalı yapmamamızdır. Öncelikle bir felsefeniz olacak ki, ona dayalı nasıl bir insan istediğinizi ortaya koyabilesiniz. Şöyle formüle edebiliriz. Bir eğitim sistemi bir ekosistem içinde başarılı olabilir, ama önce sistem olması gerekir. Sistem ve felsefe ilişkisiyle de şunu kastediyorum: “EĞİTİM SİSTEMİ=Felsefe-Eğitim Felsefesi-Eğitim Teorisi- Model-Yöntem-Teknik- Uygulama
Yukarıda formüle etmeye çalıştığım özet, bir eğitim sisteminin temelinin felsefe ve eğitim felsefesi olduğudur. Ve yine eğitim tarihimiz bize, aslında, uygulama alanında bir problemimizin olmadığını, sorunun felsefeyle yani teoriyle olduğunu göstermektedir. Tüm bu nedenlerle de tartışmanın eğitim felsefesi ayağını başlatmanın, bir eğitim hizmetkârı olarak, görevim olduğunu düşünüyorum, daha güzel ve güçlü bir Türkiye özlemiyle…
Önce İnsan, Önce Çocuk Diyen Bir Eğitim Felsefesi
Metnin eğitim felsefesinin analizini, yani bu cümlelerin preskriptif, analitik ve eleştirel eğitim felsefelerinin nerelerine dayandığına; idealist, realist, spiritüalist, natüralist, kültürel, pragmatik ve egzistansiyalist eğitim felsefelerinden hangi esintileri taşıdığına; evrensel-yerel dengesine; hangi eğitim filozoflarının iz düşümlerinin olduğuna zaten detaylıca bakacağız. Ama bu metnin büyük fotoğrafı bize; yarım insan yerine tam insan yetiştirmeye, bu insanın maddi ve manevi yönünün dengelenmesine, bütünleştirilmesine işaret ediyor. Buradaki eğitim felsefesinin aslında özet cümlesi; ÖNCE İNSAN;ÖNCE ÇOCUK’tur. Yani insanı merkeze alan, çocuğu önceleyen bir eğitim felsefesine işaret ediyor. Bu da uzun bir felsefe tarihi serüvenine bizi çıkarmakla beraber, bizi kökenleri Antik Çağ’da insan üzerine felsefe yapan Sofistler’e, Sokrates’e “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyen Protagoras’a götürüyor. Yine Rönesans’ın yeniden doğuşunun hümanizminin Petrarca, Ficunus, Montaigne ve Erasmus’unda vücut buluyor. Ve bunun biraz öncesinde Avrupa’da karanlık çağ yaşanırken, Orta Çağ’ın aydınlanması diyebileceğimiz Anadolu aydınlanmasına, yani 13. Yüzyılda Mevlana’da, Hacı Bektaş-i Veli’de ve Yunus Emre’deki insana, insan sevgisine götürüyor bizi. Bu bakış; “Bütün evren semah döner insana”dır. Bu, Osman Bey’e “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen Şeyh Edebali’dir. Bu sosyalist enternasyonelin günümüzde “Önce insan” diyen bakışıdır.
Çift Kanatlılık Çocuğun Hem Manevi Hem Maddi Yönünün Birlikte Götürülmek İstenmesidir
Çocuğu merkeze alan bu felsefede çift kanatlılık diye çocuğun hem manevi hem maddi yönünün birlikte götürülmek istendiğini görüyoruz. Aslında bu bir yönüyle belgede de vurgulandığı üzere; tek amacın sadece endüstrinin ihtiyaçlarını yücelten bir eğitim sistemi olmaması gerektiği ve 21. Yüzyılın becerileri dendiğinde, hakim paradigma olarak sadece üretim temelli bir bakış açısının akla gelmemesi gerektiğidir. Başlıkta da özetlemeye çalıştığım üzere bu felsefenin özeti; “Beşer’den tam insana giden, önce çocuk diyen çift kanatlı” bir eğitim felsefesidir. Buradaki “Tam insan”dan ne kastedildiğini daha önceden “Ziya Selçuk, Yarım Adam Yetiştirmemize Çözüm Olarak Niye Marx’ı ve Praxis’i Önerdi?” başlıklı yazımda uzun uzun değinmiştim. Yani Ziya Selçuk ve ekibi bu belgede “İnsanı; çift kanatlı, aklı ve kalbi uzlaştıran, ontolojisinin ve epistemolojisinin bir arada ele alınması gereken bir varlık” olarak görüyorlar. Maddi ve manevi yönlerin, teori ve pratik yönlerinden birinin eksik olmasının yarım insan çıkaracağından tam insanı savunuyorlar. Bu, bir açıdan insanın tüm yönleriyle geliştirilmesi gerektiğini savunan egzistansiyalist eğitim felsefesidir.
Ziya Selçuk, Bir Yönüyle de Bir Özgürleşme Etiği Önermiştir
Bu atıfta bulunulan yarım adamlık-tam adamlık konusu bir yönüyle de bir özgürleşme etiği problemidir. Marx, bu konuyu praxis kavramıyla çözümler. Ve Marx, tüm kavramları insanların eşit ve özgür olduğu bir toplum için kurgular. Ve nihayetinde bu tam adamlık problemi, ancak bir özgürleşme etiğiyle çözülebilir. Bu eğitim felsefesi kısmı üzerine çok detaylı durmak gerekiyor. Çünkü burası asıl amaçlar kısmıdır. Buranın iyi analiz edilmesi araçlar kısmı dediğimiz diğer kısımlar için de aydınlatıcı olacaktır.
Eğitim Sistemleri İçinden Çıktığı Medeniyetler Kadar Evrensel İnsanlık Değerleriyle De Harmanlanırlar
Yukarıdaki cümle, felsefe kısmının ilk cümlesi. ”Bir Ziya Selçuk Uzmanı” olarak, bu cümleyi Ziya Hoca’nın sürekli kullandığı “Hiza” metaforuyla, onun çok kullandığı “Eğitim sistemleri ihraç edilebilir ama ithal edilemez” cümleleriyle hizalayabiliriz. Burada sürekli tüm konuşmalarında da vurgulamaya çalıştığı üzere, eğitimdeki evrensel-yerel dengesini ortaya koymaya çalışmakla beraber; yani eğitim sistemleri önce evrensel sonra yerel olurlar, kendi renklerini alırlar demekle beraber, eğitimin evrensel ve yerelin bir sentezi olduğu ortaya konuyor. Ama bu vurgu, benim sürekli söylemeye çalıştığım “Ne Finlandiya ne Japonya, yaşasın özgün Türkiye eğitim sistemi” cümlelerinin de vücut buluşudur. Çünkü Ziya Hoca hep “Ot, kökü üzerinde biter” der.
Metnin daha ilk paragrafındaki “Geçmişten geleceğe köprüler kurarak, merkezine insanı alan kavramsal çerçeveler ve felsefi yaklaşımlar” kısmı ve devamı eğitim sistemlerinin başarılarının tarihten gelen birikimlerden yararlanarak geleceğe açılmasından ve felsefeye yaslanmalarının önemini ortaya koymaktadır. Yani ilk iki paragrafta eğitim ve felsefe ilişkisi ele alınarak, felsefenin nasıl eğitimin vazgeçilmezi, dayanağı olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır.
Eğitimin Ana Öznesi ve Baş Öznesi İnsandır
3. paragrafın ilk cümlesindeki “İnsana rasyonel bir varlık olarak yaklaşılmaması gerektiği kısmı eleştirel pedagojinin insan aklının araçsallaştırılmasının burada vücut bulmuş halidir. Yani burada “Aydınlanmanın Araçsal Akılcılığına” gönderme vardır, haklı olarak. Kısaca hatırlayacağımız üzere eleştirel eğitim felsefesi, eğitimin 20. Yüzyılda yaşanan pek çok olaydan sonra bir krizin içine girdiğini ve bunun gerçek nedeninin de aydınlanmanın araçsal akılcılığı olduğunu belirtir. Ama burada, yani 3. Paragrafın ilk cümlesindeki “İnsana başarmak zorunda olduklarından ibaret bir varlık olarak yaklaşmak” taki başarmak zorunda olduğu şeyler biraz daha açılabilirdi. Yine buradaki “Her eğitim sistemi, içinden çıktığı toplumun bir aynasıdır” kısmı, sosyoloji, felsefe ve eğitim ilişkilerinden hareketle, eğitim sistemlerinin toplumlar kadar olduğunu başarılı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Eğitim Mekanik Değil, İnsani Bir Sistemdir
Eğitimin mekanik değil, insani bir sistem olarak ortaya konması “İnsan”ı önceleyen bir bakış açısıdır. Bu bakış açısı ve yukarıda insana dair söylediklerimiz net bir şekilde şu cümlelerde vücud buluyor: “Yetiştirmek istediğimiz insan profilini ortaya koymadan ve Türkiye’nin eğitimde ihtiyacı olan paradigmayı belirlemeden; ruhu, istikameti, gaye ve felsefesi olan bir evrensel pedagoji yaratmamız güçtür. Bu bakımdan insan, 2023 Eğitim Vizyonu’nun odak noktasıdır.” Ve yetiştirmek istediğimiz insan profilini ortaya koymak tam da bu işin eğitim felsefesidir.
Metnin “Gerekli olan, insana ait evrensel, yerel, maddi, manevi, mesleki, ahlaki, milli tüm değerleri kapsayan ve kuşatan bir olgunlaşma, gelişme, ilerleme, değişim ve ahlak güzelliğidir.” kısmı, metne hakim eğitim felsefesinin etik boyutunu ortaya koymaktadır. Buradan günümüzdeki ahlak eğitimindeki anlayışı, yani eğitimin ve öğretimin bizatihi kendisinin ahlaki bir iş olduğunu anlıyoruz. Eğitim felsefesinin etik boyutunu ortaya koymak şöyle ki önemlidir. Sürekli olarak eğitimin ideolojik olmaması gerektiğini söyleyip duruyoruz. İşte eğitimimizi ideolojileri aktarmaktan ve bir şeyleri aşılamaktan kurtarmanın yolu; eğitim felsefemizin etik boyutunu ortaya koymaktır. Yani eğitim öğretimimiz boyunca tüm paydaşların uyması gereken ilke ve kuralları, öğrencilerimize öğretilecek değerleri ortaya koyarsak, eğitimimizi ideolojik olmaktan kurtarırız.
Bütün Dünya Tarihi İdealizmin ve Materyalizmin Kavgasıdır
“Halbuki, insan sadece madde veya sadece manadan ibaret olmayıp, ikisini mezceden bir bütündür.” denilen paragrafın tümünde bütün dünya ve felsefe tarihinin çatışmasına, düalizmine; yani bütün dünya tarihinin idealizmin ve materyalizmin kavgası olduğuna bir çözüm bulunmaya çalışılıyor her iki yaklaşımı da dışlamayarak. Bu adeta Platon’un idealar kuramıyla, Aristotales’in madde ve form ayrımını sentezlemek gibi bir şeydir. Aynı paragraftaki “İnsan; bütüncül ve tutarlı bir ontolojik perspektif yerine yüzeysel ve indirgemeci bir yaklaşımla, sadece biyolojik olarak düşünen hayvan homo biologicus veya rasyonel homo economicus olarak tanımlanmaktadır” kısmı bir pozitivizim eleştirisidir. Ve aynen postmodernistlerin ve eleştirel eğitim felsefesinin yaptığı gibi ve buradaki “İndirgemeci yaklaşım” materyalistlerin “Zihnin maddeye indirgenebilirliğinin” de yani materyalizmin de bir eleştirisidir.
Modern psikoloji ve eğitimin, insanın manevi yönünü yok saydığı detaylandırılmıştır. Yine burada Rafaello’nun “Atina Okulu” tablosundan hareketle, Platon’un ve Aristotales’in yukarıda sözünü ettiğimiz çatışması ,egzistansiyalizmin “Bütüncül komple insan” bakış açısından hareketle “İnsan; öz, ruh, kalp, akıl, madde, beden ile bir bütündür” denerek çözümlenmiştir.
Eğitimde Başarının Yegane Ölçüsü Ders Notları, Sınav Sonuçları, Zeka Testleri ve Mezuniyet Sonrası Edinilen Mesleklerin Maaşlarından İbaret Olamaz
Metnin, üst başlıkta belirttiğim; eğitimin olmaması gereken, amaç haline gelmiş araçların ötesinde, tüm eğitim felsefesini açıklayan cümlesi: “İnsanı model alan, insana öykünen eğitim sistemimizde, BİREYİ BEŞERLİKTEN İNSANLIĞA tekamül ettiren ruh, eğitim felsefesine…..denk düşecektir.” cümlesidir. Burada hayati olan; Beşerlikten insanlığa geçiştir. Buradaki beşer; insanın doğuştan gelen maddi özellikleridir. Ve buradaki insan olma da; irade ve vicdanla insan olmadır. Yani beşer olanın iradesiyle açtığı manevi imkan ve potansiyeller sonucu insan olabilmesidir. İşte burada eğitim felsefesinin ontolojik boyutu ortaya konmuş. Eğitim felsefelerinin ontolojik boyutu demek; eğitim alanını oluşturan varlık ve unsurlar arasında kurulan eğitim ilişkisinin mahiyetidir.
Bir sonraki aşama da eğitim felsefelerinin epistemolojik boyutudur. Bu boyut olmadan öğrenmenin doğası üzerine yoğunlaşılamaz. Yani “Eğitim sistemimizi, mimetik model mi yoksa dönüştürmeci model mi daha başarılı kılar?” sorularının yanıtını ancak böyle bulabiliriz. Bu boyut eğiten tarafından eğitilene öğretilen bilgi, bunun için gerekli öğrenme kavramları ve öğretmenin kullandığı öğretim yöntemlerini de kapsar. Bu metinde “Bilginin teorik, pratik, ideolojik ve inançsal biçimlerde parçalanmasından dolayı” yeni epistemolojik kuramlara ihtiyaç olduğu belirtilmekte. Yine burada, pragmatizmin epistemolojisi eleştirilmektedir. Buraya da şu eleştiriler getirilebilir: Buradaki bu bilgi parçalanmış değil, bilgiler birbirinden farklı olduğu için bilgilerin birbirinden ayrılması ve tasnif edilmesidir. Burada bilginin bütünlüğünden tam olarak ne kastedilmektedir? Ve mevcut eğitim felsefesi epistemolojisi eleştirisinin çözümü doyurucu bir bilgi kuramı önerisiyle taçlandırılmamıştır. “Pragmatizmin varlığın birliğini parçalaması, ontolojiden uzaklaştırması ve epistemolojiyi kısırlaştırması” cümleleri açıklamaya muhtaçtır.
Eğitim Felsefesinin Politik Boyutu Görülmemiştir
Metindeki şu kısım anlamlıdır ve bu metni eğitim felsefesini bilen birinin kaleme aldığını göstermektedir: “İnsan odaklı eğitim anlayışının ve felsefesinin zirve yaptığı nokta; ontoloji ve epistemoloji birlikteliğini bir ahlak telakkisiyle taçlandırmaktır.” Evet, doğrudur; eğitim felsefelerinin ontolojik, epistemolojik ve etik boyutları vardır. Lakin eğitim felsefesinin tam bir temel masa olmasını sağlayan dördüncü ayak, politik boyutudur. Ve ülkemizin sosyal ideallerine ancak eğitim felsefemizin politik boyutuyla ulaşabiliriz. Eğitim sistemlerinin, toplumlarının sosyal ve politik boyutuyla olan ilişkisini, eğitim felsefesinin politik boyutu ele alır. Mevcut düzenin yeniden üretmeye mi dönüştürmeye mi yönelik olacağını, eğitimin toplumu nasıl şekillendirdiği vb. politik boyut tarafından incelenir. Bu ilişki, siyaset ve sosyal felsefeye dayanır. Bunu Platon’da da, eleştirel pedagoglarda da görmek mümkündür.
Düşünce, Duygu ve Eylemi İnsanda Birleştiremeyen, Kuramı ve Pratiği Uzlaştıramayan Bu Tek Kanatlı Uçma Hevesi En Önemli Sorunumuzdur
Çift kanatlı varlık ve bilgi anlayışının, zihniyet meselesini çözeceğinin belirtildiği paragrafta, eğitim sisteminin felsefi temelli sistematik bir paradigmaya geçmesinin nedeni; zihniyet meselesidir, deniyor. Aslında burada da felsefenin ve eğitim felsefesinin hayatiliği ortaya konuyor. Metnin sonlarına doğru, başlarda sözünü ettiğimiz; eğitimdeki evrensellik-yerellik dengesi, Edip Cansever’in mısralarıyla ortaya konuyor. Aslında burada Ziya Gökalpci ve Durkheimcı bakış açılarını da görüyoruz.
Bir Topluma Yapılabilecek En Büyük Kötülük, Kendi Kültüründen Mahrum Etmektir.Daha Büyük Kötülük İse, Kendi Kültürüne Mahkum Etmektir
Evrensel ve yerel dengesinin ortaya konduğu bu başlıktan sonra metnin, yani eğitim felsefesinin önemli bir ayağı da; eğitim meselesinin ideolojik değil, pedagojik olması gerektiği kısmıdır.
Ve metin kendini özetleyen “Bugünden başlayarak, 21. Yüzyıl Talim ve Terbiye modelimiz ile 2023 Eğitim Vizyonunun temel hedefi; ahlak telakkisine dayalı ve insanı merkeze konumlandıran bir varlık ve bilgi anlayışını yeşertmektir.” cümlesiyle bitiyor. Burada da şu eleştiriler getirilebilir. Talim modeli bellidir. Ana hatlarıyla olgusal bilgiler öğretilecek ve teknik beceriler vb. kazandırılacaktır. Buradaki soru ve sorun terbiye modelidir. Hangi terbiye öğretilecektir; hangi ahlak merkeze alınacaktır?
Ve yine soru şudur; insanı merkeze nasıl konumlandıracağız? Hümanist-laik mi, Tanrı-Kur’an merkezli mi, Teosentrik mi, insan her şeyin ölçüsüdür anlamında mı, en değerli şey, tek değer kaynağı insandır, her şey insan içindir(antroposentrizm) anlamında mı?
Bu Metin Eğitimi Önemli değil Değerli Kılmıştır
Metinde pragmatik parçalanmışlığın çözümü ontolojik güvenlikken, işlevselliğin çözümü de Anthony Giddens’in her yönüyle insanıdır.2023 Eğitim Vizyonu’nun en önemli kısmı; araçlardan oluşan kısmı değil, amaçları ortaya koymaya çalışan eğitim felsefesi kısmıdır. Bu eğitim felsefesi kısmı, eğitimin temeli olan felsefeyi ve eğitim felsefesini önemsemesiyle, eğitimi önemsemesinin ötesinde bir değer kılmıştır. Eğitim felsefesi kısmıyla, eğitimin araçlarındaki zenginliğimiz, amaçlarına da uygulanmaya çalışılmıştır. Bu yazıyı kaleme almamız, tüm siyasi bakış açılarının dışında, bir eğitim felsefesi metninin başlangıç refleksiyonu olarak, umarım metnin daha da olgunlaşması ve eğitim felsefesinin hak ettiği değeri görmesi adına , daha fazla düşünme üstüne düşünmelere yol açar. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…