AB'nin Doğu Avrupayla kavgası var!
“EURO 2020” geçtiğimiz haftalarda İtalya’nın galibiyetiyle sonlandı. Ancak turnuvaya damgasını vuran hadiselerden biri de Almanya-Macaristan maçı olmuştu....
“EURO 2020” geçtiğimiz haftalarda İtalya’nın galibiyetiyle sonlandı. Ancak turnuvaya damgasını vuran hadiselerden biri de Almanya-Macaristan maçı olmuştu. Almanlar Macaristan’ın homofobik davranışlarından ötürü oynayacakları maçta stadyumu gökkuşağı rengine boyamak istemiş UEFA’dan izin çıkmamıştı. Sosyal medyada da bir çok Avrupalı Almanya’ya bu konuda destek açıklamıştı.
Ancak anlaşılan o ki AB’nin Batı Avrupa ülkeleriyle Doğu Avrupalılar arasında açılmakta olan bir yara mevcut.
Macaristan’da LGBT referandumu
Avrupa Birliği turnuva sonrası başta Macaristan olmak üzere birkaç Doğu Avrupa ülkesine yaptırımları masaya yatırdı. Batı Avrupalıların genel düşüncesi bu ülkelerin davranışlarının AB değerleriyle uyuşmadığıydı. Bu dönemde Macaristan ise bir referanduma gidiyor. Bu referandumda sorulacak sorular düşünüldüğü gibi “LGBT olmak cezalandırılmalı mı?” şeklinde değil.
ABD’de de sıkça tartışılan çocuklar trans olabilmeli mi? Hormon tedavisi çocuklara uygulanabilir mi? Çocuklara yönelik medya içeriklerinde LGBT temsili olmalı mı? Okullarda LGBT bireyler tarafından eğitim verilmeli mi gibi başlıklar referandumda göze çarpıyor.
Batı Avrupalılar “LGBT haklarına saldırı bu şekilde başlar” diyerek Rusya’yı örnek gösteriyorlar. Orada da benzer referandumlar sonrası LGBT’lere saldırılar artmış hatta bunun için örgütlenmeler bile kurulmuştu. İşin sonunda ise LGBT olmak neredeyse suç olarak görülür hale gelmişti.
Muhafazakar Doğu Avrupalıların bunu insanların hak arayışlarını engellemek amaçlı kullandığı aşikar. Ancak işin bir de diğer yanı var. Yani araba kullanamayan, alkol alamayan, kendine kariyer planı yapamayan bir bireyin belki trendleri takip etme duygusuyla vereceği kararın hayatı boyunca kalıcı olacağı ve aslında bu kararı onun için “etrafa ne kadar toleranslı olduklarını göstermek isteyen” ebeveynlerin alacağı gerçeği.
Açıkçası “çocuklara hormon engelleyici” (yani ergenliğe girişi engelleyen bir “tedavi”) tartışması batıdaki liberal çevrelerde çok konuşuluyor. Maalesef buna karşı ses çıkarmak da her zaman olduğu gibi “homofobi” ile açıklanır hale geldi. Dahası LGBT bireylerin uzun yıllar süren mücadelelerine de derinden hasar veriyor. Özellikle muhafazakar toplumlar bu gibi tartışmaları gördüklerinde LGBT’lere karşı daha da radikalleşiyor. Uzun sürede elde edilen kazanımlar kaybediliyor.
Bu tartışma çok uzun ve yorucu bir konu. Bu yüzden Doğu Avrupa’ya geri dönelim. Doğu Avrupalılar ABD kaynaklı neo-liberal ideolojinin kendi kültürlerini ne zamandır yıkmak istediğini ve bu gibi hak arayışlarını da buna bahane olarak kullandığını iddia ediyor.
Bahsettiğim referandumda soruların soruluş biçimi bize az çok sonuçların ne olacağını söylüyor. Muhtemelen Macarlar bu konuda alacakları kararların “demokratik” olduğunu vurgulayacaklar. Fakat anlaşılan o ki Batılılar için yeterli olmayacak.
Doğunun batıdan kopuşu
Avrupa Birliğinin bu iki yakası git gide açılıyor. Dünyanın da bir şekilde içine sürüklendiği bu kültür savaşları Avrupa’yı da bölmüş oldu. Slovenya Başbakanı Janez Jansa batının uydurma liberal fikirlerini “Avrupa değerleri” olarak dayatmasının AB’nin sonunu getireceğini söyledi.
Trump döneminde Doğu Avrupa ülkeleri ABD ile yakınlaşmışlardı. Macaristan’ın Orban’ı Polonya’nın Duda’sı Trump benzeri liderlerdi ve epey iyi geçiniyorlardı. Fakat Biden’ın da gelmesiyle ilişkiler zora girmiş durumda.
Ancak yine de Doğu Avrupa ülkelerinin AB’den çıkması pek olası değil. Öncelikle ekonomik olarak AB’den ciddi şekilde faydalanan ülkelerden söz ediyoruz. Dahası tarihsel olarak sürekli Ruslar tarafından korkutulan bu ülkeler AB ve NATO şemsiyeleri olmadan kendilerini güvende hissetmezler.
Sahip oldukları bu yumuşak karınların batı ülkeleri tarafından istismar edildiğini düşünüyorlar. Bu batılıların başını da Almanya çekiyor. Fakat AB içinde bundan şikayetçi olan bir tek Doğu Avrupalılar değil!
Fransa’nın değişimi
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ne kadar neo-liberal bir lider olarak başa gelse de Fransız halkının talepleri ve oylarındaki ciddi düşüş onun politikalarını değiştirmeye itti. Fransızlar ABD kaynaklı neo-liberal kimlik siyasetinin kendi özgürlükçü değerlerine zarar verdiğini ve Fransızları ırk ve cinsiyet üzerinden birbirlerine düşman ettiğini düşünüyor ki ABD’ye bakıldığında pek de haksız sayılmazlar.
Macron’u da değişime zorlayan bu Fransız milliyetçi dalga batı Avrupa’da belki de tek konumda. Açıkçası Doğu Avrupalılar gibi kendilerini “muhtaç da” hissetmiyorlar. Tabii ki bu Fransa AB’yi dağıtacak demek değil. Ancak ABD kaynaklı bu kültürel dayatmalar yükselen Doğu bloğu karşısında batılıların kendi aralarında daha fazla ayrışmasına sebep olacak.
Benim görüşüm ise batılıların bu “herkesi kurtarmakla mükellefiz” fikrinden vazgeçmeleri. Çünkü bu hareketler neredeyse her zaman emperyalist makinaların aparatlığından öteye gitmiyor. Kimlik mücadeleleri ise “Batı destekli” görüldüğü için kazanımları ve elde ettikleri sempatiyi de kaybediyorlar. Ekonomik yaptırımların sonucunun hep çalışan kesimi vurduğu düşünülürse bu insanların suçlayacağı en yakın günah keçisi yine LGBT’ler ilan edilecektir. İşin sonunda kendini iyi hissedenler imtiyaz sahibi batılılar, ekonomik zorluk yaşayan muhafazakar doğulular, ayrıştırılmaya devam eden ise bu muhafazakar toplumlardaki LGBT’ler olacak. Haftaya başka bir yazıda görüşmek dileğiyle, iyi hafta sonları efendim.