Yargıya siyasal kıskaç

Ülkemizde yargı erki, Cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar ağır bir baskı altındadır. Özellikle siyasi davalarda, yargı bütünüyle siyasi iktidarın...

Ülkemizde yargı erki, Cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar ağır bir baskı altındadır. Özellikle siyasi davalarda, yargı bütünüyle siyasi iktidarın güdümündedir. Muhalefete karşı siyasi bir baskı ve intikam aracı olarak kullanılmaktadır.

Bu amaçla yargının talimatla yönlendirilmesinin yolu da yasallaştırılmış bulunmaktadır. Haziran 2014’te Ceza Kanunu’nun 277. maddesinin değiştirilerek Sulh Ceza hakimlerine “emir ve talimat” vermek suç olmaktan çıkarılmıştı.

O günden bugüne, sekiz yıldır, Sulh Ceza hakimine “falancayı tutukla” diye emir vermenin suç olmadığı bir hukuk düzeninde yargının bağımsızlığı ve mahkemelerin tarafsızlığından söz edilebilir mi?

***

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na yapılan operasyon, AKP iktidarının siyasallaştırdığı yargıyı nasıl kullandığının çarpıcı bir örneğidir.

Canan Kaftancıoğlu’na, 2012 yılındaki sosyal medya paylaşımları nedeniyle hem hapis cezası verilmiş hem de siyasetten yasaklanmasına hükmedilmiştir.

Cumhurbaşkanına ve kamu görevlilerine hakaret etmekle, Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılamakla suçlanmıştır.

Bu iddiaların dava konusu olmasının zamanlaması da ayrıca hukuken tartışmalıdır.
Kaftancıoğlu suçlandığı paylaşımları yaptığında, yargı harekete geçme gereği görmediği gibi, herhangi bir şikâyet de yapılmamıştır. Paylaşımlar, beğenenleri ve eleştirenleriyle herkesin gözünün önünde açık açık tartışılmıştır. Kaftancıoğlu’nun yargılanıp cezalandırıldığı görüşlerinden çok daha keskin yaklaşımlar hem sosyal medyada hem de yazılı ve görsel yandaş medyada savunulmuştur.

Altı, yedi yıl böylece sessiz sedasız geçmiştir.

Ancak, Canan Kaftancıoğlu 2018 yılında CHP İstanbul İl Başkanı seçilip, ardından 2019 Yerel Seçimlerinde CHP İstanbul’u AKP’nin elinden alınca, yargı hareketlendirilmiştir.

Böylesi bir sürecin hiçbir hukuk dayanağı olamaz.

***

Canan Kaftancıoğlu, AKP iktidarının yargının siyasallaştırıldığı ilk operasyonu değildir. Son operasyonu da olmayacaktır.

İlk operasyonu değildir… 14 yüksek rütbeli askerin müebbet hapsine hükmedilen 28 Şubat davası, Osman Kavala’nın müebbet, Mücella Yapıcı ve arkadaşlarının 18 yıl hapsine hükmedilen Gezi davaları, Enis Berberoğlu’na yaşatılanlar, Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararlarına karşın yıllardır hapiste tutulması…

Hepsi, yargının siyasi bir baskı ve intikam aracı olarak kullanımının önceki örnekleridir.

Bu örnekleri anımsarken, aralarındaki bir ayniyeti görmezden gelmemeliyiz. Hemen hepsinde neredeyse aynı yargısal yol izlenmiştir.

Yargılamaların ilk adresi genellikle İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi olmuş, burada kesilen cezalar 2 numaralı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nden (istinaf) doğrudan Yargıtay'ın “terör dairesi” olarak anılan 3. Dairesi’ne gönderilmiştir.

Enis Berberoğlu, SÖZCÜ yazarları ve yöneticileri ile Canan Kaftancıoğlu İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıp cezalandırılmışlardır. Selahattin Demirtaş da orada yargılanıyor.

Hükmedilen cezalar, 2 numaralı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nden (istinaf) olduğu gibi Yargıtay'ın 3. Dairesi’ne gönderilmiş, nihai hesap, 28 Şubat davasında da olduğu gibi orada kesilmiştir.

Rastlantı deyip geçebilir miyiz?

***

Muhalefet partileri, AKP iktidarının yargıyı siyasallaştırmasına gerekli tepkiyi koyamaz, bu tepkiyi toplumsal bir hukuk devleti çağrısına dönüştüremezse, Canan Kaftancıoğlu son operasyon da olmayacaktır.

İstanbul’un CHP’li Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Selahattin Demirtaş sırada bekletilmektedir.

Ekrem İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada karar duruşmasının önümüzdeki günlerde yapılacağı bildiriliyor. Son duruşmada savcı, İmamoğlu’nun 4 yıl 1 aya kadar hapisle cezalandırılmasını ve siyaset yasağı uygulanmasını istemişti.

Mahkememin kararı ve gerekirse sonraki temyiz süreçleri siyasetin kıskacında mı kalacak, yoksa hukuka uygun mu olacak, bu büyük ölçüde bize de bağlı. Hukuk ve adaletten yana kararlılığını ortaya koyan bir toplum dikkate alınmak zorundadır.

Geçmişte yaşananlar bu konuda derslerle doludur.

Örneğin, 2017 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Yüksek Seçim Kurulu’nun mühürsüz oyların kullanılmasına ilişkin kararı seyredilmiş, “adam kazandı” denilerek havlu atılmıştır. Yargının siyasallaştırıldığı pek çok olay da sadece demeçlerle eleştirilmiştir.

Bu tutum AKP iktidarı için cesaretlendirici olmuştur.

Buna karşın, Enis Berberoğlu olayında Adalet Yürüyüşü, İstanbul Yerel seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun kararlı duruşu, atı alanın Üsküdar’ı geçmesine izin vermemiştir.

Umarım muhalif siyasi parti genel başkanları geçmişin başarısızlıkları ve başarılarından gerekli dersi çıkarırlar, mağduriyet edebiyatıyla yetinmezler.

***

Unutulmaması ve unutturulmaması gereken bir konu da Canan Kaftancıoğlu operasyonunun AKP iktidarı ve yandaşlarını da tehdit eden hukuksal sonuçlarıdır.

Bazı hukukçular, Kaftancıoğlu’nun 2012’deki sosyal medya paylaşımlarının yıllar sonra dava konusu olmasını, hem geriye dönük sosyal medya paylaşımları hem de eylemler ve söylemler açısından içtihat niteliğinde olduğunu savunmakta, böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın FETÖ konusunda 17-25 Aralık’ı “milat” olarak belirlediği söylemin yıkıldığı belirtmektedir.

Bu tartışma AKP iktidarı ve yandaşlarını telaşlandırmışa benzemektedir. Kimi AKP’liler bu telaşla Yargıtay 3. Dairesi’ni AKP’ye tuzak kurmakla dahi suçlamıştır.

Gerçekten de FETÖ ve lideri Fethullah Gülen ile PKK terör çetesi lideri Abdullah Öcalan’ı yazılı ve görsel medyada övenler, sosyal medya paylaşımlarında yüceltenler, Canan Kaftancıoğlu’na yapılan hukuk dışı operasyon, örneğin Adalet Bakanlığı inisiyatifiyle yeniden yargılama yoluyla düzeltilmezse, ne olacaktır? İktidarın değişmesiyle birlikte, onların da yargılanmaları gündeme gelecek midir?

Muhalefet, yargının üzerindeki AKP kıskacının bir bumerang gibi kendisini ve yandaşlarını nasıl vuracağını açıkça ortaya koymalı ve yargının bağımsızlığı için mücadele bayrağını alabildiğine yükseltmeli, geniş halk kitleleriyle kucaklaştırmalıdır. Böylece ülkemizin hukuk dışına çıkması biraz olsun frenlenebilir mi, denenmeye değer.

[email protected]