Ekonomik büyüme masalı
Halkın ilgisini başka bir yere çekmek için siyasetin her zaman bir masalı vardır…
Döviz şoku olduğunda, ipler ellerin ucundan kaçtığında masal rekabetçi kur üzerine uydurulur. Kur’u KKM (Kur korumalı Mevduat) gibi yapay, kısa ömürlü, günü kurtarmak için finansal açıkgözlülüklerle dengelediğimiz zamanlarda milliyetçilik duygularıyla bezenmiş liralaşmayı uydururuz. Ama sonra da safça adına Çin Modeli demekten de geri durmayız.
Örnekler çok…
Ve hepsi de bir masal bitip diğerine başlandığında ortaya atılır ve bir süre daha halk uykuya gönderilir.
Bu tamamen işin açıkgözlülüğü…
Açıkçası ekonomik teoride yer bulmamış, genel olarak sermaye kısıtlamalarıyla paralellik arz eden oyunlardır bunlar.
Kontrol kaybedilince tüm tuşlara basmanın eş değeridir anlamı…
Tuşlara basarken de kaynağını bilmediğimiz ekonomik büyüme verileri ile övünürüz.
EKONOMİK BÜYÜMENİN ANLAMINI BİLE BİLMİYORUZ
Ekonomik büyüme yapısal anlamıyla zor bir konu değildir. Özünde sermaye birikimindeki değişim, yaratılan istihdamdaki artış hızı ve teknolojik seviyenin yükselmesine bağlıdır. Sonuncusu kısa dönemde genel olarak sabittir. Ha birde büyümenin kaynağında ülkeye özgü faktörler vardır. Bunlar yapısal reformların da içeriğini oluşturur
Siz sayın okuyucularımızı bunaltmadan anlatayım…
Son günlerde büyümenin ana damarlarını onu anlamadan tartışıp duruyoruz. Biraz da şaşırtıcı bir şekilde.
Öncelikle Merkez Bankası Başkanı Sayın Kavcıoğlu’nun İSO Meclisi’ndeki konuşmasında sanayicileri stokçulukla suçladığı cümlesine dikkat çekmek isterim. Başkan sanırım kullandığı bu cümlede stokçuluğu, karaborsacılık olmasa da bir fırsatçılık anlamında kullanarak sanayicilere ayar vermeyi denedi.
Öncelikle bir merkez bankası başkanının bu tarz yaklaşımda bulunmasının sakıncaları olduğu açıktır. Hem görev alanı gereği hem de bir nedene dayanmadığı için…
Bu anlamını bir kenara bırakarak bu stokçuluğun ya da stok yapmanın ekonomik büyüme ile olan bağına değinmek isterim.
Özellikle imalat sanayiinde aramalı ve sermaye malı temini ile beraber, stok yatırımları gelecekteki son ürün üretimi için gerekli ve zorunlu bir süreçtir. Stokunda yeterli derecede girdi bulunduramayan üreticinin planlama yapması ve ekonomik büyümeye katkı sunması olanaksızdır.
Biz bunun en güzel örneğini pandemi süresince görmedik mi?
Gördük… Hem de nasıl gördük.
Arz zincirinin kırılmasıyla girdi temininde sıkıntı yaşayan üretici stoklarını eritmek ve onu üretime yönlendirmek zorunda kaldı. Ancak pandemi ertesi az da olsa gereken stok yatırımına yöneldi.
Tam da bunda dolayı bizi yönetenlerin cımbızla çekip aldığı kelimelerle kurulmuş yüzde şu kadar büyüdük cümlesinin içinde (tabii cümle doğruyu yansıtıyorsa) bu stok yatırımının etkisi vardır.
Şimdi bir yandan Merkez Bankası Başkanı’nın suçlaması yanında karar vericilerimizin kullandığı bu cümleler biri birine zıt değil mi?
SORUN NE O ZAMAN?
Sorun, ekonomiden anlamama ve alınan kararların tamamen rastgele olmasında…
Sorun, sorunları öngerememede…
Sorun, koordinasyon eksikliği ve alanında uzman olmayan yönetim kademesinin biriken zorlukları göz ardı ederek daha da kötüleşmesine neden olmasında…
Sorun, ekonomik büyüme nedir sorusunu anlamama ve onu sayılara dökerek bir anlam çıkarmada...
Halbuki ekonomik büyüme cüzdanın biraz daha kabarması demektir…
Ama herkesin, her kesimin.
Bir avuç insanın değil.