Ekonomideki gerçekler

Değişim olmazsa da kimse başkasına atmasın suçu. Kalıcı fakirlik olacaktır bu gidişle.

Gelecek Pazar günü seçim yapılsa kim ne kadar oy alır hastalığı Türkiye ekonomisini uzun bir süreden beri kemiren bir virüse dönüştü. Tüm ekonomi ve sosyal yaşam şekli buna bağlı olarak değişti.

Sistemik yani kılcal damarlara sıçrayan bir özelliğe sahip bir hastalık gibi tüm ülkeyi kontrol altına aldı ve bir tuzağa dönüştü. Uğrunda devletin hazinesi boşaltıldı. Adına da sosyal yardım, çocuk yardımı, bölgesel teşvik falan dendi. İnsanlar ve hatta firmalar bu hastalığın pençesinde devleti bir sermaye kaynağı ve kendilerine bakması gereken bir öğe olarak gördü.

Her yerde devleti aradı bu gruplar…

Bunu yaratmak isteyen, planlayan ve uygulayan yönetici kadrosu da bu duruma ellerini ovuşturarak sıcak baktı çünkü böylece tüm kesimi yani hane halkını, firmaları ve diğer grupları kontrol altına alacaktı.

Aldı mı?

Evet aldı…

Aldı ama talep edenlerin omuzlarına yük bindirerek ve ayrıca bir kesimin lehine transfer sağlayarak yaptı bunu.

Bir taşla birkaç kuş vurmaktı tamı tamına bu… Diğer bir anlamıyla devletin olanaklarını kalıcı/bağlı bir grup yaratarak oya tahvil etmeyi bu süreç.

YA İŞSİZLİK, ÜRETİM VE ENFLASYON?

Kimin umurunda! Nasıl olsa devlet kaynağı ne olursa olsun yardım eder fikri yaygınlaştırıldı. İş insanları grubu kanalı etkinleştirildi ve banka faiz oranları ve diğer seçici teşviklerle bağımlılık sağlamlaştırıldı. Ucuz kredi almak isteyen artık devlet bankasına siyasetin yönlendirmesi ile kolayca gidiyor, ev almak isteyen ise üç haneyi geçmiş enflasyonun çok altında bir maliyetle yine siyasi referansla kredi bulabiliyordu.

Maliyeti neydi peki tüm bunların?

Yanıt basit… Çok fazla ve uzun süreli.

Belirli bir eşik noktasına yani dayanma çizgisine kadar al gülüm ver gülüm durumu. Bu süreçte devlet kaynakları kullanıldıkça oya havale edilen kısım büyüyor, herkes kazan-kazan senaryosu oynuyor(du).

Ama ekonomide her şeyin bir kısıtı vardır.

Fazla kaynak yaratmak istersen bir iki dönem sonra halk fakirleşir, fazla kredi verirsen gelir dağılımı bozulur ve hatta enflasyon kontrolden çıkar. Nedeni de basit aslında. Gelirleriniz üretimle orantılı değil, giderleriniz para basmakla desteklenirse, ekonomik dengeler eninde sonunda bozulur ve hatta çoğu patlar.

Olan da bu değil mi Türkiye’de?

Her Pazar günü seçim yapılacak havası ile geçen yılların üretimde düşürdüğü halk yığını uyuşturulup değer yaratmadan da soğutuldu.

İstenen sonuç bir bakıma alındı. Seçimler kazanıldı, alan da satan da memnun oldu. Ama artık öyle rahatlık yok. Esasında son beş yıldan beri böyle…

Denizinin yapay suyu da kurudu.

Enflasyonu besleyen politikaların yanına saklanan fakirliği tatmaya başladı halk. Hem de en derinden.

Değişim olmazsa da kimse başkasına atmasın suçu.

Kalıcı fakirlik olacaktır bu gidişle.

Etiketler
Gerçek Gündem okurları 2023'te en çok hangi köşe yazılarına ilgi gösterdi? Veysel Ulusoy