Keşke sadece enflasyon olsa...

Eğitimin ne demek olduğunu ve ülkenin değerlerinin birer birer yurtdışına çıktığını görmeyen, görse de aldırmayan yönetim aldırmazlığı ülkenin geleceğini satıyor açıkça.

Bir yandan ekonomistler ortada sanki rasyonel bir ekonomi var gibi davranıp, maliye ve para politikasının işlerliği ve birinin diğerine üstünlüğünü kitaptaki kurallara göre değerlendiriyor.

Bir grup merkez bankasının para basarak enflasyonu beslediğini, diğer grup da bankaların kredi yoluyla yarattıkları para hacmi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyle işsizliğe çare arıyorlar.

Hepsi güzel, hepsi doğru…

Özünde bir çırpınış var bu rasyonel insanlarda.

Ama ortada rasyonel olmayan bir ekonomi ve onun rastgele işlemesi var.

ORTADA ÇOK ŞEY VAR

Öte yandan:

1. Durmadan taze para basıldığı ortada…

2. Durmadan karşılıksız para basıldığı ortada…

3. Ekonomik büyüme verilerinin sadece tüketimle beslendiği gerçeği ortada…

4. Ekonomik büyüme verilerinin gerçek olmayan enflasyon verileriyle şişirildiği ortada…

5. İşsizliğin tek haneye hokus pokusla düşürüldüğü ortada…

6. Fakirliğin her gün zamlanan dayanıklı tüketim mallarını depolama sürecini hızlandırdığı ortada…

7. Bir ürüne günde birden fazla zam geldiği ortada…

İLK ON BÜYÜK EKONOMİ ARASINA GİRME HAYALİ

Seçim yatırımı, ne olursa olsun kazanmamız gerekir mantığı ve kuvveti ile bütçeyi darmadağın eden bir yönetim anlayışına karşılık bunun nasıl düzeltilmesi gerektiğini bilmeyen bir yığının acziyeti ekonomiyi ve dahası toplumsal yaşamı savuruyor.

Ortada bir akıl, yapılması gerekeni bilen yok…

Onun için yığın diyorum.

Birinin sadece ağzına bakan, aldığı talimatları mantıklı bulmasa da yapmak için çırpınan bir yaklaşım var.

Eğitimin ne demek olduğunu ve ülkenin değerlerinin birer birer yurtdışına çıktığını görmeyen, görse de aldırmayan yönetim aldırmazlığı ülkenin geleceğini satıyor açıkça.

Şimdi de kalkmışlar aynı zavallı sloganı atıp en büyük ilk on ülke arasına girmeyi hedefliyoruz safsatasını ısıtıyorlar yine…

İlk on arasına girmek ne demek haberiniz var mı diye soruyor söz konusu ekonomistler. Aynı bilim adamları, bunu 20 yıldır başaramayan bir ülkenin daha 50 yıl aynı çizgide gitmeye mahkum olduğunu söylüyor.

Ben dahil…

Nedir bu yapı kısaca açıklayayım: Eğer yalan söylemeyip, ekonomi politikalarını en etkin bir şekilde uyguladığınızda, her yıl reel olarak yüzde 20 büyüyüp ihtacatınızı da daha yukarılara çıkardığınızda ve ilk on içindeki ülkelerin diplerde gezdiği varsayımı desteğiyle, 50-60 yılda bu başarıyı yakalamak olanaklı olabilir... Eğer diğer ilkeler yıllık yüzde 2-3 bile büyürlerse de onları yakalamak için daha fazla yıla ihtiyacımız olduğu gerçeği ortadadır.

Bizim sürekli yüzde 20 büyümemizin ütopik bir durum olduğu için de şunu akademik çalışmaların sonucuna göre büyük olasılıkla söyleyebiliriz: Bizim doğal büyüme oranının sürekli olması yanında etkin kaynak kullanımı, sıfır yolsuzluk ve iç etme varsayımı çatısı altında ilk on içindeki ülkeleri yakalamak için geçen süre 100 yıldan az olmayacaktır.

Gerçekçi olalım, halka yalan söylemeyelim.