Başkan Savaş'tan önemli uyarı: Önlem almazsak Hatay radikal işlerin yapıldığı bölgelerden biri olacak
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş "1 milyon 600 bin insanın parasıyla 2 milyon küsür insana bakıyorsunuz, 3 kişilik yerine 4 kişilik masraf yapıyorsunuz" dedi.
Erdoğan güvenli bölgeye dair ilk hedefin ‘Irak sınırından Cerablus'a kadar olan bölgede, 20 mil derinliğe kadar 1 milyon insan yerleştirmek’, sonrasında ise 1 milyon kişiyi de Rakka-Deyrizor bölgesine göndermek olduğunu söyledi.
Türkiye'de, Suriye’de yıllardır süren savaştan en çok etkilenen kentlerden biri olan ve nüfusunun 4’te birinden fazla Suriyeliye ev sahipliği yapan Hatay’ın Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ise bu adım konusunda geç kalındığını düşünüyor. Suriye’nin kuzeyinde kurulacak, orada kalanların ihtiyaçlarını Türkiye’nin karşılayacağı bir sistemin gerekli olduğunu kendilerinin yıllardır dile getirdiğini hatırlatan Savaş, "Suriye'nin içerisinde, bizim sınıra yakın şekilde, -konteyner kent mi dersiniz, çadır kent mi dersiniz, kalıcı evler mi dersiniz onu yapıp- sosyal ihtiyaçlarını, gıda ihtiyacını, giyim kuşamını, eğitim, sağlık ihtiyacını karşılayarak yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak Türkiye’de olmalarından çok daha ekonomik, çok daha doğru olurdu" diyor.
"Devletler arasında sevgiden çok menfaat ilişkisi vardır; şu anda Türkiye’nin de Suriye’nin de menfaati birlikte masaya oturmaktır"
Hatay Büyükşehir Belediyesi'ndeki ikinci dönemini sürdüren, ondan önce de bir dönem Antakya Belediye Başkanlığı yapan Lütfü Savaş, T24'ten Gonca Tekyol'a konuştu.
Savaş'a göre, güvenli bölge planının uygulanabilmesi ve Suriyelilerin geri dönüşlerinin sağlanabilmesi için Suriye yönetimiyle doğrudan ilişki kurulması ve uluslararası aktörlerin sürece dahil edilmesi gerekiyor. Kendisinin de katıldığı, birkaç hafta önce gerçekleşen Uluslararası Suriye Konferansı sonrası CHP'nin hükûmete yaptığı 'Şam'la diyalog' çağrısına gelen eleştirilerle ilgili şunları söylüyor Savaş:
"Biz karı-koca ilişkisi yaşamıyoruz, aynı evin fertleri değiliz. Suriye ayrı bir devlet, Türkiye ayrı bir devlet. Devletler arasında sevgiden çok menfaat ilişkisi vardır. Şu anda Türkiye’nin de Suriye’nin de menfaati birlikte masaya oturmak ve bu kararı birlikte vermektir. Siz ikinci tekil şahıslarla ya da ikinci tüzel kişilerle bunu yaparsanız sizin arzu ve isteğiniz, beklentiniz aracılarla oraya gitmeyebilir. Sizin doğrudan temas sağlayıp Suriye’den gelen insanların kurtuluşuna katkı sağlanmanız lazım."
"1 milyon 600 bin insanın parasıyla 2 milyon küsür insana bakıyorsunuz, 3 kişilik yerine 4 kişilik masraf yapıyorsunuz"
Hatay'ın bin yıllardır devam eden çok kültürlü yapısı ve Hataylıların büyük bir kısmının Suriyelilerle sahip olduğu akrabalık ilişkisi sayesinde 500 bine yakın 'misafire' yıllardır ev sahipliği yapmalarına rağmen kentte herhangi bir majör gerginlik yaşanmadığını belirten Savaş, "Ama" diye bir parantez açıyor ve şöyle devam ediyor:
"Şu bir gerçek ki, bizim hepimizin isteği Suriye’de tez vakitte bir barış ortamı olsun, burada gurbette yaşayan, Suriye’den gelen kardeşlerimiz de kendi yurtlarına sağsalim huzur içinde dönsünler. Çünkü, misafir sayısı 500 bin civarında olunca birçok komplikasyonlar çıkıyor. Bir defa yaşam standartlarımız eşit değil, sosyokültürel yaşamımız eşit değil, örf adetlerimiz farklı. Öyle olunca birçok sosyolojik uyumsuzluk ortaya çıkıyor. Bunların dışında da ekonomik kaygılar, barınma sorunları ön plana çıkıyor. 1 milyon 600 bin insanın parasıyla 2 milyon küsür insana bakıyorsunuz, bir evde 3 kişilik masraf edeceğinize 4 kişilik masraf yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu bir gün, 2 hafta, 5 hafta olur ama 8 yıl olması insanları biraz yıpratıyor. Bu sebepten biz bir an önce Suriye’de barışın hüküm sürmesini ve barışa katkı sağlaması gereken ülkelerin de sağlamasını bekliyoruz."
"Nasıl şimdi Ortadoğu’da birçok radikal insanla karşı karşıya kalıyoruz, 'şucu, bucu' diye insanları sayıyoruz, yarın burada da üreyecekler"
Hatay'da kişi başına düşen yıllık milli gelirin 8 bin dolardan 6 bin doların altına indiğini, hali hazırda çok da fazla olmayan iş imkanlarının nüfusun artmasıyla birlikte rekabete daha açık hale geldiğini, eğitim, sağlık, barınma gibi başlıklar hem ev sahibi hem de misafir nüfusa hizmet götürmeye çalışırken belediyenin kendisini kapasite üzerinde zorladığını belirten Savaş, özellikle Suriyeli çocukların yaklaşık 3'te birinin ekonomik ya da başka sebeplere okula gidemediğinin altını çizerek şu uyarıda bulunuyor:
"Şimdi nasıl bu çocuklar kalem tutamıyorsa gelecekte ya esrar tutacak ya eroin tutacak ya silah tutacak. Bunları tutan eller de topluma huzur veren eller, zihinler olmayacak. Nasıl şimdi Ortadoğu’da birçok radikal insanla karşı karşıya kalıyoruz, 'şucu, bucu' diye insanları sayıyoruz, yarın burada da bunlar üreyecek. Kalem tutmayan, zihni dolu olmayan insanları herkes çekiştirip bir yere götürmek isteyecektir, o zaman bizim burası da radikal işlerin yapıldığı bölgelerden bir tanesi olacaktır."
"Herhangi bir sitemimiz yok, bizi yalnız bıraktılar da demiyoruz ama..."
Hatay, Suriye krizinin Türkiye'de en çok etkilediği kentlerden biri. Üniversitede hem öğrenci hem de akademisyen olarak geçirdiği sürede MHP'yle politik yakınlığı bulunan, sonrasında AKP ve CHP'den belediye başkanlığı yapan Savaş'a, merkezi hükümetin kendisine, kente yönelik tutumunun ne olduğunu soruyorum. "Hataylılar kendilerini yalnız bırakılmış hissediyor mu" dediğimde, cevabını biraz geri alıyor ve Kurtuluş Savaşı döneminden başlayarak kentine tarihinden de biraz bahsediyor.
Türkiye 'kuruluş' dönemine geçerken Hatay'ın hâlâ 'kurtuluş mücadelesi' verdiğini kaydeden Savaş, "Ölüm döşeğinde Hatay’ın kurtuluşu için mücadele etmiştir, hatta gerekirse reis-i cumhurluğumu bırakırım, meclisten de ayrılırım, arkadaşlarımla birlikte gidip Hatay’ın kurtuluşunda mücadele ederim diyecek kadar Hatay sevdalısıdır" sözleriyle anlattığı Türkiye'nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk'e, Hatay'ın tek Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen'e ve özellikle de yıllarca 'çetecilik yaparak Fransızlara karşı koyan atalarına' teşekkür ediyor:
"Onların kurtuluş mücadelesindeki destansı duruşları bizim bugünlerde çektiklerimizden çok daha zor şartlarda gerçekleşmişti, o nedenle bizim Hatay halkı olarak merkezi hükümete olsun, farklı düşüncelere olsun herhangi bir sitemimiz yok. Bizi yalnız bıraktılar da demiyoruz ama şu var ki, dış politikada siyasetçilerin keyfiyetinden öte devlet aklının ön planda olacağı bir siyaset beklerdik. Suriye politikası bugüne gelmeden, çok daha naif biçimde çözülebilirdi, bu insanlar da bu kadar mağdur olmazdı, biz de bu kadar mağdur olmazdık."
"Biz şu anda Suriye ile kan davası güdecek pozisyonda değiliz"
Ürdün’e, Lübnan’a sığınan Suriyelilerin geri dönüşlere başladığını, bunun Türkiye’de de yaşanabileceğini ifade eden Savaş, bunun için de 'doğrudan temasın' önemine bir kez daha dikkat çekiyor. "Biz şu anda Suriye ile kan davası güdecek pozisyonda değiliz" diyen Savaş, İslam ve Türk örflerinin de ön plana aldığı akıl, mantık ve bilimin şu anda diyalogu önerdiği yorumunda bulunuyor. İzin verilmesi halinde İdlib'deki 3 milyon insanın da bu tarafa gelmek isteyeceği uyarısında bulunan Belediye Başkanı, Türkiye'nin önerdiği güvenli bölge planının düzenli bir geriye göçü sağlayıp sağlayamayacağıyla ilgili de şunları söylüyor:
"Hayat şanslarını burada Türkiye standartlarına uyduranlar çok gitmek taraftarı değil ama geldi geleli sıkıntı çeken insanlar da gitmek istiyor. Çünkü orada huzurlu bir ortam olursa gidince kendi memleketinde, dilini bildiği insanlarla birlikte yaşayacak. Kişiden kişiye, bölgeden bölgeye değişiyor. İmkânı olanlar burada kalmak istiyor, daha daha iyi olanlar Avrupa’ya, daha da iyi olanlar ABD’ye, Kanada’ya gitmek istiyor. Bu işin sınırı yok ama şu var ki: Biz 8 yıldır bu sorunla karşı karşıyayız ve bizim insanımızın bu olaylarda tolarable olması bizim bu işi kabul ettiğimizi göstermez. Bu iş doğru değil."
Geri dönüşlerin sağlanmasının ancak 'eylemle söylemin paralel gitmesi, yani söylemin üzerinin eylemle tamamlanması olduğunu' kaydeden Savaş, "Ama problemin esas çözümü şudur: Suriye ile Türkiye’nin birlikte bir hareket tarzı benimsemesi. Bu çözümü aynı masa etrafında sağlaması" diye de yaptığı 'Şam'la diyalog' çağrısının altını bir kez daha çiziyor.
Hatay'ın sınır ilçeleri yıllardır ateş hattında
Suriye'de yaşananlar merkez ilçe Antakya'yı doğrudan etkilemese de Hatay'ın sınır ilçeleri yıllardır ateş hattında. Savaş, Hatay'ı hem ekonomik hem de kültürel olarak etkilediğini söylediği 'Suriye krizinin' çözümü konusunda "Bizim yerelden çözebilmemiz mümkün değil" notuyla hükûmete çağrı yapsa da, aslında kentte bu durumla başa çıkabilmek için farklı adımlar da atılıyor.
Binlerce yılda üzerinde kurulan onlarca medeniyetin miras bıraktığı ve üzerinde bulunduğu göç yollarının beslediği mutfağıyla Hatay, bu yıl Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO), gastronomi alanında 'Yaratıcı Şehirler Ağı'na girdi. Antakya merkezinde yer alan Hatay Gastronomi Evi de belediyenin girişimiyle açılmış. Gastronomi Evi'nin Müdürü İpek Aslan, hem yöreyi gezip halktan topladıkları kayıp tarifleri yeniden hayata geçirdikleri hem de kültürel aktivitelerle Hatay mutfağını turistler ve yerel halk için kapsamlı bir deneyime dönüştürdükleri mekanın 'fikir annesinin' Lütfü Savaş'ın eşi Nazan Savaş olduğunu söylüyor.
Gastronomi Evi'ni ziyaret ettiğimiz akşam Antakya merkezin bir kısmında elektrikler yok. İpek Hanım bir taraftan kibarca sorularımızı yanıtlıyor, bir taraftan da hem gelen gruplara merkezin içinde yer aldığı konağı gezdiriyor hem de her bir masaya mum yerleştirilip yerleştirmediğini kontrol ediyor, çalışanları uyarıyor. Daha önce başka bir sektörde çalışıyor ve o dönemden Nazan Savaş'la tanışıyormuş; Gastronomi Evi ilk kurulduğu zaman da mekanı yönetmesi için Savaş çiftinin aklına 33 yaşındaki Aslan gelmiş; "Yaparsın sen, durmazsın bir dakika, halledersin" demişler, zaten o da durmuyor.
"Çalışmayanı atın, işe yaramayan kimseyi tutmayın"
HAT-MEK'teki görüşmemiz öncesinde, odasına girmeden önce kapının önünde danışmanlarıyla ayak üstü bir konuşma yapan Savaş'ın söyledikleri de aslında hem belediye başkanı hem de eşinin 'kendilerinden olanı değil iş yapanı tutma' anlayışının bir başka göstergesi oluyor. Lütfü Savaş, ayaküstü yaptığı konuşmada tam olarak hangi birimden bahsettiğini bilmesek de yanında çalışanlara "Çalışmayanı atın, işe yaramayan kimseyi tutmayın" talimatı veriyor. Daha sonrasında toplantı masasının etrafında bir araya geldiğimizde de daha önce hiç Hatay'a gelmemiş gazeteciler bulunduğunu fark edip basın ekibini eleştiriyor:
"Basıncılarda iş yok, herkes kendi keyfinde de ondan. Onlara da dedim; toplayın bunları, işe yaramayanları atın. Çünkü çoklar ama birleşmeyi bilmiyorlar, herkes bir yere çekiyor. Birleşemeyen yok olur arkadaşlar, birleşeceksiniz, yok olmayacaksınız. Bizim burada ürettiğimiz onca ürünü pazarlayamıyorsanız ne yapayım ben seni."
'Birlik olmak', 'birleşmek' milliyetçi bir kökenden gelen, bir dönem AKP'de siyaset yapan şimdi ise CHP üyesi olan Lütfü Savaş'ın önem verdiği konulardan biri. Antakya, İskenderun gibi güçlü ilçe merkezlerine sahip olan Hatay'da, Hataylılık birçok kişi için aslında bir kentin mensubu olmaktan daha geniş bir anlam taşıyor. Ortodoks kilisesinden az gidince Protestan kilisesiyle karşılaştığınız, Katolik kilisesinin tadilat zamanı elektriğini yandaki camiden aldığı, Papaz Dominik Efendi'nin çayını yandaki sinagogta içtiği Antakya'da birçok kişi kendini Hataylı olarak değil, 'Antakyalı' olarak nitelendiriyor. Boş bulunup da "Hataylılar bu konuda neler düşünür, ne der" gibi sorular sorduğunuzda yavaştan gözlerini deviriyorlar. Antakya merkezde bar işleten Mehmet Bey, 'Hataylılık' söyleminin CHP'nin aday gösterdiği ve alışkanlıktan kurtulamadıkları için oy verdikleri Savaş'ın icadı olduğunu söylüyor. Mehmet Bey, Nusayri; "CHP sayesinde ülkücüye bile oy verdik" diye bahsettiği Savaş da AKP'den belediye başkan adayı olmadan önce 'üniversitede sağın lideri' olduğunu kendi ağzıyla söylüyor.
"Ben ülkücüyüm ama demokrat ülkücülerdenim, hanıma uyduk geldi CHP’ye"
Savaş, her ne kadar eski partisine doğrudan bir eleştiri yöneltmekten kaçınsa da, hem AKP'den aday oluşuna kendisi gibi tıp akademisyeni eşi Nazan Savaş'ın tepkisini anlatırken hem de aday olmasını talep eden 'Beyaz Partililere' uyarılarını anlatırken bunların ipuçlarını bulmak mümkün:
"Ben ülkücüyüm ama demokrat ülkücülerdenim, hanıma uyduk geldi CHP’ye. Asıl derdimiz demokrasi, demokratız biz. Eşim ben AK Parti’ye giderken çok direndi. Son günü, karar vereceğim artık, istiyorlar beni. -Üniversitede hocayım, üniversitede sağın lideriyken gittim ben AK Parti’ye. Liderdim ben, halim selim bir adam değildim.- Bir baktım eşim beni dürtüyor, sabah 5. Dedim ne oldu, dedi ben uyuyamıyorum, sen de uyuma. Yarın çocuklara AK Partili bir babanın çocuğu diyecekler… Dedim, desinler ne olacak. Ben memleket için aday olacağım, bu şehire düzgün bir insan lazım dedim.
"O zaman kaybedebilirdi AK Parti seçimi çünkü önceki başkan biraz yıpranmıştı. Beni davet ettiler, o zaman Sadullah Ergin vardı, anlattılar şöyle böyle, sen iyisin, hoşsun, seni aday yapalım. Dedim ki, benim 3 kötü huyum var, beni aday yaparsanız bu kötü huylarımı kaldıramazsınız: Bir, param yok. Olsun dediler. Hayatta yemedim, yedirmedim, bundan sonra da yemem, yedirmem; sizin de işinize gelmez. Dediler ki bundan istiyoruz seni. Sonuncusu da herkese eşit davranacağım. Yok dediler hocam, o yüzden seni istiyoruz. Hiç de işime karıştırmadım, herkese eşit davrandım. Bilmeden hata yapmışımdır ama bilip yapmadım, o yüzden de oylarımız giderek artıyor."
"Diyorsun ki merkezi hükûmet; biz bir şey demiyoruz, ne diyeceğiz muhalefetteki belediye olarak, ağlasak bir şey değişiyor mu?"
Herkese eşit davranma konusunda yer yer şimdiki partisi CHP'nin içindeki isimlerden de eleştiri aldığını ancak bunlara kulak asmadığını söyleyen Savaş, AKP kendisi yerine dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'i aday gösterdiğinde oy oranları arasında yüzde 30'a yakın fark olduğunu belirterek daha önce sorduğum ama kendisinin üstü kapalı bir cevap vermekle yetindiği "Kendinizi yalnız bırakılmış hissediyor musunuz" sorusunu da bir kez daha yanıtlıyor:
"20 günde biz bu farkı erittik. Para yok pul yok. Öyle bir heyecan vardı ki, kurutuluş savaşındaki gibi bir mücadele. Bize mazot satmıyorlardı paramızla. Şimdi diyorsun ki merkezi hükûmet. Biz bir şey demiyoruz, ne diyeceğiz muhalefetteki belediye olarak, ağlasak bir şey değişiyor mu?"
CHP'nin genel seçimde yurt dışı oyları olmadan 280 bin oy aldığını, büyükşehirde ise bu sayının 490 bine çıktığını belirten Savaş, "Bu işler siyasetten çok hizmetle oluyor. Ben bilim adamıyım, herkese hizmet için geldim. AK Parti’den o yüzden kaçtım zaten, bencillik yaptıkları, bağnazlık yaptıkları, diğerlerini yok saydıkları için" diyor ve parmağıyla basın danışmanlarından Müge Mimaroğlu'nu işaret ederek devam ediyor: "Bir dönem beyaz partiden yaptım, iki dönemdir CHP’deyim. Bunun babası MHP’lidir, hep bana oy verir; beyaz partideyken de verdi, CHP’deyken de verdi, hızlı MHP’lidir ama."
"Kavga insanların yararına değil, Ekrem Bey'in de sakin olması lazım"
Üç dönemdir yerelde siyaset yapan Lütfü Savaş'ın, son olarak İstanbul'daki meslektaşı ve CHP'den partilisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na bir tavsiyesi var: "Ben kavga etmem, kavga insanların yararına değil; Ekrem Bey'in de sakin olması lazım."